Friday, December 02, 2011

Film: Jane Eyre 2011


Jane Eyre’in İngilizce versiyonunu okumaya başladım. Aşk hikayesi kısmına gelemeden bıraktım. Üstelik sanırım benim elimdeki basitleştirilmiş ve kısaltılmış bir İngilizce metin.
Ekim’de bir de baktım yeni bir Jane Eyre filmi var! (Filmekimi sağolsun) Üstelik başrollerde Mia Wasikowska, Jamie Bell ve Michael Fassbender var!
Mia’yı daha önce Harikalar Diyarı’nda gezen Alice olarak görmüş ve beğenmiştim. Jamie Bell zaten malum şirin İngiliz kontenjanında... Michael Abimiz ise derin mavi gözleriyle beni benden alıyor. Ihım pardon bu kısmı atlıyorum yani çok iyi bir sanatçı demek istiyorum. Gerek A Dangerous Method’da Carl Jung gibi karizmatik bir rolde olmasıyla, gerek Jonah Hex gibi iğrenç bir filmde oynamasıyla (!), gerek X-Men: First Class’da Magneto’nun gençliği olmasıyla gönlümüzde taht kurmuş bir isim. Kısacası adam ne yapsa beğeneceğim zaten.
Jane Eyre’e gelince... Ecnebilerin Kostüm-drama dedikleri bir tür... Benim de çok sevdiğim bir tür. Nerede Jane Austen, nerede İngiliz Kırsalı ve komik kocaman şapka, nerede bol bakışmalı mektuplu aşk nerede köy papazı işte ben oradayım!
Mia’nın Jane Eyre’i gayet güzel yansıttığını düşünüyorum. Gününün şartlarına göre oldukça güçlü bir genç kadın. Laf altında kalmıyor, zekice cevaplarını yapıştırıyor.
Bu tarz klasik kitapları okurken ve filmleri izlerken insan kendisini o dönemde yaşıyor gibi hissediyor. Sanki o insanların değer yargıları sana da uygunmuş gibi. Din ve inançla bu kadar içiçe olmaları da bazen tuhaf gelse de, şehir yaşamından uzakta, devletin de elinin az hissedildiği yerlerde ahlaki kurallara göre yaşamaları anlaşılabilir geliyor. Köy rahipliği (veya papazlığı artık tam emin değiim o ayrımdan) az kazandıran fakat saygıdeğer, asil bir iş onlara göre. Gidip fakirlere kitap okuyarak veya hasta köylülere bir şal örerek, İncil okuyarak vicdanlarını hafifletiyorlar.
Evdeki hizmetçileri ve köylüleri bir nevi kölelik sisteminde algılamaları bile göze batmıyor kostüm-dramalarda. Zaten kostümlere bakmaktan ve dramaya üzülmekten unutuveriyoruz bunları. Varsın hizmetçilerin hiç sözü edilmesin... Tıpkı günümüzdeki Amerikan dizilerinde “cesur askerleri” izlerken duygulanmamız ve aslında onların yanıbaşımızdaki Afganistan ve Irak’ta ne gibi pisliklere bulaştıklarını gözardı etmemiz gibi.

No comments:

Post a Comment