Friday, August 09, 2013

Kitap: Ursula K. Le Guin - Malafrena

Nedense bu aralar arka kapak yazılarına SİNİR oluyorum hep. Hep yanlış yönlendiriyorlar beni.
Ursula Le Guin en sevdiğim yazarlardan biri. Bilimkurgu, distopya, fantastik gibi farklı türlerde öyküleri, şiirleri, romanları, denemeleri var. Kadın ve özgürlük her eserinde ön planda, kahramanlar bir arayışta (genelde özgürlük) kadınlar güçlü, doğaya saygı ve sevgi öğretiliyor... Siyasi alt metinleriyle anarko-sendikalizmi öğreten "Mülksüzler", fantastik kurgu seven herkesi etkileyen "Yerdeniz" serisi derken Ursula Le Guin'in herhangi bir kitabını okuyanın diğerlerini de merak etmemesi mümkün değil.

Özellikle Gezi Forumları sonrası daha da zihnimde perçinlenen bir durum var: Eğer bir metnin siyasi alt metni olduğunu, yazarın "bir şeyci" olduğunu söylüyorsan, insanlar "ay yok o zaman ben onu almayayım, hiç siyasete girmem" diyebiliyor. En iyi ihtimalle "o görüşteki bir insanı okumam" diyor. Bu karşı duruşla en çok feminizm konusunda karşılaşıyorum. Kültürlü ve sevgi dolu arkadaşlarım feminizmin F'sini duyduklarında bana gülüyorlar, neredeyse benle dalga geçiyorlar. Bu nedenlerle Ursula Le Guin kitaplarını anlatırken onun bir feminist olduğunu, anarşist olduğunu söylemeye çekinir oldum.

Oysa şimdi belirtmeliyim ki, Le Guin özellikle son yazdığı roman Lavinia'da kölelik ve kadınlık temasıyla feminizmin "gerçekte" ne olduğunu, ataerkil düzenin boğuculuğunu yansıtmıştı ve belki de tüm önyargılarınızı yıkabilir...

Henüz Türkçe'de tüm eserlerini okuyamadığımız Le Guin'in kitaplarını Metis Yayınevi basıyor. Aslında Malafrena 1979 yılında yayımlanmış fakat biz bu yıl okuyabiliyoruz. Neyse ki...

Uzunca bir roman, arka kapakta "olmayan bir ülkede" geçtiğini duyunca, dünyanın tamamen farklı olacağını düşündüm, daha fantastik bir beklentim oluştu. Fakat öyle değil. Avrupa'da, 1800'lü yıllarda geçiyor ancak aslında var olmayan bir ülkede. Itale isimli kahramanımız varlıklı bir ailenin genç oğlu, "milliyetçilik" gibi kavramlar üzerine çokça düşünülen bu dönemde, devrim yapmak isteğiyle büyük şehre gidiyor, dergi çıkarıp denemelerde bulunuyor.

Romanda -Bir Rus klasiğindeki kadar olmasa da- pek çok farklı isim/karakter var. Bu biraz kafamı karıştırdı. Kitabın 1800'lerde geçtiğini bilirken bir yerde 1900'lü bir tarih verilmişti (belki ben anlamadım belki hataydı), ayrıca bir türlü "gerçek ülke komşuları olan gerçek olmayan ülke"yi kafamda oturtamadım. Bu nedenlerle kitaba kendimi zor verebildim.

Fakat ilerki bölümlerde özgürlük arayışındaki Itale ile bir türlü yolu kesişemeyen kadın karakterimiz ön plana geçince, aldığım tad arttı. Itale'nin hikayesinde sizi tatmin etmeyen noktalar olabilir, ancak son tahlilde düşündürücü bir roman. Ursula Le Guin okumaya başlamak için iyi bir kitap sayılmaz, çünkü her zaman altını çizdiği kavramları bu romanda biraz üstü kapalı ve boğucu vermiş. Romanın geçtiği ortama ve konusuna bu boğuculuk uyuyor, ancak hafif kitaplara alışkın bir okuyucuyu zorlayacaktır. Zaten 424 sayfa olması da gözünüzü korkutacaktır. 

Itale'nin yasaklı kitapları okumaya çalıştığı, sansüre karşı direndiği ve sürekli hapsedilme riski yaşadığı romanda, insanlığın kolay kolay değişmeyeceğini görebilirsiniz. 

Pek "alıntı insanı" değilim, kitaplarda bazı cümlelerin altını çizsem de... Fakat Kurguya Övgü blogunda da aynen benim altını çizdiğim kısmın alıntı olarak yer aldığını görünce, ben de buraya eklemek istedim:

"Kimin özgürlüğü?"
"Hepimizin."
"Özgürlüğün sahibi olarak onu başkalarına dağıtabileceğini mi sanıyorsun?"

Bir de "Erkekleri ciddiye almak kadınların görevleri arasındadır" cümlesini çizmişim...