The Help, Yardımcı veya filmden sonra verilen ismiyle
Duyguların Rengi... Daha önce kitapla ilgili ufak bir yazım olmuştu. Buradanbakabilirsiniz. Uzun süredir Barnes & Noble’da çok satanlar arasındaydı.
Film uyarlamasının Oscar’da yarattığı sükseden sonra bu ilgi daha da sürer diye
düşünüyorum.
Hevesle okumaya başladığım bu kitabı bitirmek oldukça uzun
zamanımı aldı. Bunun birkaç nedeni var: Öncelikle kitap oldukça tombul. Bu da
uykudan önce yatağa yatıp okumamızı engelliyor. (Bu kısım E-Kitap yayıncılarına
ders niteliğindeydi!!) İkinci neden benim son dönemde kitaba vakit
ayıramayışım, kişisel ufak sorunlar. Son olarak kitabın temposu okuma hızınızı
etkiliyor zaman zaman sizi yavaşlatıyor, zaman zaman hızlandırıyor.
Kitapta 3 karakterin üzerinden Amerika’nın en tutucu
bölgelerinden birini (Mississippi) ve 1960’ları tanıyoruz. Bu 3 karakterden ilki
Beyaz bir orta sınıf mensubu kız; Skeeter. Diğer ikisi ise Siyah hizmetçiler; Aibileen
ve Minny. Her birinin ağzından yazılmış bölümler var, böylece herkesin içsesini
duyabiliyoruz.
Giriş ve gelişme kısımlarında kitap oldukça başarılı.
Skeeter ömür boyu siyah hizmetçisi olmuş sıradan bir kız, toplumsal baskılarla
çevrelenmiş. Dönemin şartlarına göre “koca bulmak için” üniversiteye giden
kızlar, okulu yarım bırakıp evleniyor, kendilerini hayır işlerine ve
hizmetçilerini aşağılama işine adıyor. En yakın arkadaşları ise hayatın ve
dünyanın gerçeklerine gelince hiç de yakın hissedemediği iki yüzlü kasaba
kadınları.
Değişim ufak hareketlerle başlar, evet. İnsanların görüşlerinin
yavaşça değişmesi, siyahların (veya kendilerinden farklı olanların) da insan
olduğunu farketmeleri güzelce anlatılmış. Ancak kitabın tek bir açıdan baktığı
ve biraz iyimser olduğunu söyleyebiliriz. Klu Klux Klan tarafından dövülen,
tehdit edilenleri duyuyoruz ama görmüyoruz. Aslında bu bir tercih, yazarın
tercihi. Toplumsal baskı, psikolojik baskı ve aşağılama, korkutma, çoğu zaman
işkencenin en kötüsüdür. Ve kitapta da gördüğümüz gibi siyahlar bununla
hayatlarının her günü karşılaşıyorlardı. (Hatta her toplumda böyle aşağılanan
diğerleri var, sorunlar devam ediyor)
Skeeter bir beyaz olarak, siyahların ve hizmetçilerin de
insan olduğunu anladığında, onlarla vakit geçirmeye ve ufak da olsa bir şeyleri
değiştirmeye başladığında kendisi de değişiyor. Ona sırf kendilerinden olmadığı
için sırt çeviren insanlarsız kendini var etmeye çalışıyor. Yalnız da kalsa iç
huzuru öne çıkıyor.
Fakat... Kitabın son kısımları sanki aceleye gelmiş gibi.
Skeeter’ın geçtiği evreler uzun uzun anlatılırken, sonlara gelindiğinde,
radyoda duyduğu bir Bob Dylan şarkısı ile yarı-hippi olan bir kız görüyoruz.
Ufak ayrıntılar serpiştirilmeye çalışılmış, ki bunu hep çok sevmişimdir,
örneğin Kennedy’nin ölümü, radyoda Rolling Stones çalması, ilk kez beyazların
okuduğu bir üniversiteye giren siyah genç, uzaktan kumandanın icadı... Fakat
bazıları fazlasıyla “sokuşturulmuş” duruyor.
Buradan sonra okumayanlar için ufak ipuçları var:
Sonuca gelmek gerekirse... Kitap fena değil. Sonlarını çok
beğenmesem de... Bir Bestseller Amerikan olarak okunabilir. En azından
yüzyıllardır devam eden ”insanın ikiyüzlülüğünü, fırsatını bulduğunda
acımasızca ötekiyi ezmesini” irdelemiş. Elinden geleni yapmış ama bir orta
sınıf Amerikan ev kadını bakışının ötesine pek geçememiş.
Sıra Oscar ödüllü filmine geldi... Film şu an sinema
salonlarında gösterimde...
No comments:
Post a Comment