Sunday, March 25, 2012

Yönetmen x 2: Xavier Dolan

Xavier Dolan, Cannes'da adından söz ettiren, 3-4 yıl önce (sırasıyla) İstanbul Film Festivali'nde ve İf İstanbul'da filmlerini izleyebildiğimiz genç bir arkadaş. Genç diyorum, altını çiziyorum, Cannes'da filmi ödül aldığında 20 yaşındaydı. Yani filmini yazdığında, yönettiğinde, başrolünü oynadığında 19 yaşındaydı. Ben o yaşta ne yapıyordum? diye kendi kendinize sorduğunuzu duyar gibiyim. Şimdiye kadar gösterime girmiş 2 filmi var:



1- J'ai tué ma mère (I Killed My Mother) - Annemi Öldürdüm:
Öncelikle bu filmin DVD'sini D&R'dan 4,99 TL'ye alabileceğinizi ve evinizde oldukça legal bir şekilde izleyebileceğinizi söylemek isterim. Sonra bu filmin Xavier'in hayatındaki önemine geçerim: 

Cannes'dan ödül, birçok film festivalinden ödül vs derken bu filmle Xavier insanları şaşırtıyor ve etkiliyor. Yarı otobiyogrofik dediği filmde 17 yaşında bir lise öğrencisinin annesiyle olan ilişkisini görüyoruz. Öğrenci arkadaşın gay olması ise zaten hassas olan ilişkiye tuz biber ekmiş durumda. Xavier Montreal'li, yani film Kanada'nın Fransızca konuşulan kısmında geçiyor. Fransız yönetmenlerden etkilendiğini açıkça görüyoruz. Bazı sahnelerde "aynı bu sahneyi hatırlıyorum bir yerden!!" dememek işten değil. Ancak bu durum rahatsız edici değil. Zaten bir "ilk film", zaten genç bir yönetmen, derken affediyoruz, film fena değil tabii derinlikten uzak. Her ergenin yaşayacağı şeyler demek ve hatta bazen "Şımarık mısın evladım" diyerek ana karakteri tokatlamak istiyoruz. Klasik orta sınıf liseli durumları. Gay olması bile bir sıkıntı olacak değil, Kanada'dayız zaten? Anne tuhaf oğul daha tuhaf, kavga kaçınılmaz.

Burada Xavier'in kendini bulmaya çalıştığını, moda anlayışını, Morrisey kılıklı İngiliz Indie rock grubu gitaristi havalarını görüp tanıyoruz. İzleyip "Çocuk yetenekliymiş vallaha" demek için birebir. Bu film İstanbul Film Festivali'nde de gösterildi ve ödül aldı.

Son olarak; bu filmde, ikinci filmde Adonis rolünde gördüğümüz Niels Schneider ile tanışıyoruz ki kendisi adeta bir Kanadalı Robbert Pattinson

2-Les amours imaginaires (Heartbeats) - Hayali Aşklar:
Bizim Türkçeleştirme neredeyse filmi özetler gibi: Hayali Aşk, Platonik Aşk. Afişi görüp, konuyu okuyunca ister istemez The Dreamers filmi akla geliyor. Ancak The Dreamers'daki usta hava ve hayran bırakan durum burada yok. İlk filmin yarattığı kasırgayı yaratamasa da, yine Cannes'dan ödülle dönmüş, övgüleri toplamış. 

Filmde, ilk filmden hatırlayacağımız oyuncular mevcut. Bir aşk üçgeninin ortasındaki hassas gay'i oynamış Xavier Dolan. İlk filmden beri moda anlayışını ve gay tavrın altını çizmeyi geliştirmiş Xavier, kostümler, partiler, saçlar, konuşmalar hep retro. Sanki Beyoğlu'nda reklamcı grafiker tanıdıklarla içki içiyoruz! (Ben de hep bunlar kimlere özeniyor diyordum meğer durup durup My Fair Lady izleyip,  tasarım kitaplarına bakıyorlarmış) Filmde bu tür tavrın eğreti durmasına neden olan bu Beyoğlu havası. Oysa, yine aynı örnek olacak ama, The Dreamers'ı izlediğimizde, gerçekten bundan sonra saçımızı Eva Green gibi yapmak istiyoruz, gerçekten bir sigara yakıp onun gibi içebilmek istiyoruz. Oysa Xavier ne yazık ki "olmaya çalışan" bir üniversiteli gibi.

Filmdeki kadın karakteri hiç sevmedim. Kadın karakteri sevmeyince, filmdeki aşk gerilimi, yavaş çekimler, stilist hareketler de beni rahatsız etmeye başladı. Böylece ortalara gelmeden sıkılmış buldum kendimi. Bir de aralardaki belgesel tadında aşk konuşmaları var ki, onlara yorum bile yapamıyorum. Bu tür filmlerdeki aşk hali ne yazık ki beni soğutuyor. Çünkü tarif edilenin aşk değil cinsel istek olduğunu düşünüyorum. Karşındakinin sevgilisini, senin sahip olamadıklarına sahip diye kıskanıyorsun, yoksa o kişi ruh eşin diye değil... Konuşmalar, tarifler, mecazlar, edebiyat hevesleri arttıkça filmden daha da kopuyorum.

Bir de not: Son sahnede Louis Garrel'i görüyoruz. Xavier'ciğim yapmak istediğinin aslında bir Dreamers olduğunu mu söylemek istemiş, yoksa Louis Garrel'in seksapeline mi kanmış bilmiyorum. Ama gerçekten o! 


Sonuç: Xavier ilk iki filmini izletiyor. Ödüllerle şımarmayıp kendisini geliştirmesi en büyük temennim. O Hipster gözlükler ve Morrisey saçını da bırak artık lütfen bak bütün Beyoğlu bununla doldu, yeni bir moda yaratabilirsin sana güveniyoruz!! (Üçüncü filminde transeksüeller konusuna giriş yapacak, daha ciddi ve daha sıkıntılı bir konu, üçüncü film kritik...)


1 comment:

  1. Anonymous12:09 PM

    "Hipster gözlükler ve Morrisey saçını da bırak artık lütfen bak bütün Beyoğlu bununla doldu, yeni bir moda yaratabilirsin sana güveniyoruz!! "

    ahahahhaaa idil ya güldürdün beni :LOL:

    ReplyDelete