Kitap Kapağı- Yine E kitap olarak okudum |
Bir Hayat, daha önce hiç okumadığım, ismini de telaffuz edemediğim yazar Guy de Maupassant'a ait bir eser. Maupassant 1850-1893 yılları arasında yaşamış Fransız realist bir yazar.
Günümüzden 150-200 yıl önce, kadın ve erkeğin sosyal
ortamlarda rahatça bir araya gelemediği, konuşamadığı ortamlarda, erkeklerin
kadın dünyasına yönelik yazdığı gerçekçi kitaplar beni çok etkiliyor.
Kadınların erkek dünyasındaki bu büyük önemine rağmen, yıllarca anlaşılamamış
ve kendilerini anlatma fırsatı elde edememiş olmasından kaynaklanıyor bu.
Hikaye, öğrenimini manastırda gördükten sonra anne ve
babasının yanına dönen, 17 yaşında bir kız ile, Jeanne ile başlıyor... Kız hayatı
romantik romanlarda tanımıştır, tek arzusu “bir aşk” yaşamaktır. Bu heyecanı
beklemektedir, saf ve bilgisizdir. Yalnızca aşk ve erkekler konusundaki
bilgisizliği değil, hayattaki basit meselelerle ilgili bilgisizliği de okuyanı
kendisine acındıracak seviyededir. Çok mutlu olduğu fakat bir aşkın
eksikliğini hissettiği bu dönemde, tanıştırıldığı adamla evlenir. Ve o adam sayesinde
hatta o adam yüzünden, hayatın acımasız ve kötü yönlerini de keşfeder. Uzun
süre hiçbir şey görmez, okuyucu olarak tahmin ettiklerimizi zavallı saf genç kadının farketmesini
bekleriz. Fakat herkes öğrendikleriyle olgunlaşıp, daha gözü açık veya daha
“nasır tutmuş” insanlara dönüşmez ki. Jeanne de saflığını devam ettirir. Diğer canı sıkkın roman kahramanları gibi
kendisine yeni heyecanlar, mesela bir aşık veya dedikodusunu edebileceği birkaç
dost aramaz. Zaten pek anlam veremediği hayata
kendisini kapatır. Dönem dönem din, ailesi, çocuğu gibi başrol oyuncuları olur
hayatında.
Bu tür diğer kitaplarda olduğu gibi, bir genç kızın kadın
oluşu hikayesini göremedim. Sanki Jeanne hep bir genç kız olarak kaldı. Asla
“kadın dünyası”na geçiş yapamadı. Romandaki kimsenin umursamadığı Lison Teyze gibi,
belki daha fazla dram yaşamış daha fazla yıpranmış hali olarak kadersizlik
içinde yaşadı.
Roman ilerledikçe bazen sinirlendiğim oldu, “neden
silkelenmiyorsun?” dedim Jeanne’e, kızdım. Fakat sonra düşününce, aslında
çağının insanı olduğunu, başka türlü davranmayı bilemeyecek bir vizyonsuzluğu
ve cahilliği olduğunu anladım. Biraz daha deli, biraz daha cesaretli olan
kadınlar zaten çağlarının ilerisinde oluyorlardı, herkes tarafından
kınanıyordı, toplum dışında itilebiliyorlardı. Romanın geçtiği mekanlarda,
kırsaldaki soylularda daha kadın bilinci yoktu ki, bu ancak o dönemde şehirdeki
sosyete arasında yavaştan filizlenen bir fikirdi.
Jeanne'nin anne babasının iyiliğinin ve 3 maymun oynamadaki ısrarcılığı da bazen sinirlendiriyor insanı. Bu durumda da annelerin kızlarına sadece sevgi değil, hayatla ilgili korkunç gerçeklerin bilgisini de vermeleri gerektiği ortaya çıkıyor, ne yazık ki...
Yazarı ilk kez okudum, ancak daha farklı kitaplarını da
okumak istiyorum. Şu an Bel Ami isimli hikayesinden uyarlanan film sinemalarda
gösteriliyor ve başrolde Robert Pattinson var. Bel Ami ise Bir Hayat’ın aksine şehir
sosyetesinin hayatı ile ilgili. Hikayeyi İngilizce olarak Gutenberg.org'den okumak mümkün.
No comments:
Post a Comment