Kış Günlüğü ve Yeni Gözlüğüm |
Paul Auster'ın okuduğum kitaplarını sevdim. Özellikle "Son Şeyler Ülkesinde"yi; en sevdiğim tür distopya olduğu için.
Şimdilerde başbakanımızla yaşadığı tartışma ve insanların Auster'ı yarış halinde ülkemize davet etmesiyle anılıyor. Son kitabı Kış Günlüğü bu olayların etkisiyle ikinci baskıyı yapmış, çok satanlar listesinde.
Zaten bundan önceki kitap Sunset Parkı da aynı şekilde çok satanlar listesine girmişti, yani zaten bir kitlesi vardı, şimdi bir de başbakanın istemeden yaptığı reklamın etkisiyle birleşti. Bugün gazetede okuduğuma göre milli gururumuz Orhan Pamuk araya girip Auster'ı Türkiye'ye getirmeye çalışacakmış.
Kış Günlüğü güzel. Yazar bu yıl 64 yaşında. İkinci Dünya Savaşı sonrası Amerika'sında doğmuş bir Yahudi, gençken Paris'te bir süre yaşamış, Soğuk Savaşı görmüş, öğrenci hareketlerini yaşamış, bu arada şiir yazmış, çeviri yapmış, üretmiş. İki evliliği ve iki çocuğu olmuş. İki eşi de yazar. İkinci eş Siri'ye olan aşkını sürekli yazmış. Gerçekten anlattığı kadar güzel bir kadın, Türkçe'de pek fazla okuyamadığımız (veya eşi kadar ünlü olmayan): Siri Hustvedt.
Benim bu kitapta en çok ilgimi çeken bölümler çocukluk ve gençlik dönemleriydi, yaşamadığım yıllarla ilgili izlenimleri okumak daha çok ilgimi çektiği için. Zaten Paul Amca'nın karısına olan sonsuz aşkı bazen can sıkıcı olabiliyor.
Kitapta hoşuma giden bir düşünce var; Paul Auster Kennedy öldürüldüğünde bir arkadaşıyla cenazeye gider. Tarihi bir olaya tanıklık etmek istemiştir. Gittiğinde şehirde bir matem havası olacağını ve herkesin saygıyla cenazeyi bekleyeceğini hayal etmektedir. Ancak tek gördüğü itişip kakışan, daha iyi görebilmek için ağaçlara çıkan ellerinde fotoğraf makineleri olan saygısız bir kalabalık olur. Yıllar geçtikten sonra bile bunu kimse itiraf etmemektedir, herkes cenazenin saygılı matem havasında geçtiğini söylemektedir.
Bu bana çok tanıdık geldi. Topluluklar çoğu zaman kendilerini bir şeye inandırıyorlar ve ona göre anılarını bile şekillendiriyorlar. Aslında hiç öyle hissedilmese de "Geçen yılbaşında Taksim'deki coşkulu kalabalık insanların dostça kucaklaşması harikaydı" fikrinin aşılanması yetiyor, herkes bir anda tacizleri ve soğuğu ve bunaltıcı insan sürüsünü unutup anılarına "coşkulu kalabalık" ekliyor.
Kitap sayesinde Paul Auster'in bazı romanlarındaki olayların, kendi hayatındaki hangi gerçeklere denk geldiğini de öğrenebiliyoruz.
Meraklıları için güzel bir kitap: Tabii ki Auster'dan beklediğimiz üzere farklı bir anlatım biçimi uygulamış. Yine de... Biyografi okumayı severim ancak otobiyografilere karşı önyargılarım sürüyor. Ne kadar dürüst olursa olsun, insan kendisine karşı hep başkalarına olduğundan daha iyi davranır.
No comments:
Post a Comment