![]() |
Oscar'daki haliyle Jennifer |
![]() |
Kitapta adı geçen "Alaycı Kuş"... Yukarıdakine benziyor mu? |
![]() |
Oscar'daki haliyle Jennifer |
![]() |
Kitapta adı geçen "Alaycı Kuş"... Yukarıdakine benziyor mu? |
Kitabım ve gözlüğüm |
![]() |
Patti ve Robert genç ve mutluyken |
![]() |
![]() |
"Şu an inanılmaz yoğunlaştım. Hmmmmm... Telepatım ben!!!!11!!" |
![]() |
Sevgili Michael... Neyse sana bir şey demiyorum. |
Yeni yıla yaklaşırken, çoğu kişi gibi ben de çeşitli kararlar almaya başladım. Aslında bu tip kararlar aynı diyetler gibi oluyor, "pazartesi başlayan salı diyetin bitmesi" gibi, 1 Ocak'ta alınan kararlardan 15 Ocakta vazgeçiliyor. Bunların başında da "Bir daha hiçbir yeni yıl partisinde bu kadar içmeyeceğim" ve "Bir daha yeni yıla evden dışarda girmeyeceğim" ilk iki sırada...
Benim kararlarım biraz daha elle tutabilir olacak.
Son halini almadı ancak şimdilik aşağıdaki gibi:
-Ayda 500 TL’den yılda 6.000 TL biriktirmek. (Annem ayda 1.000 TL'den yılda 12.000 TL biriktirmemi istiyor ancak onun hesabıyla benimki kesinlikle tutmuyor. Bu nedenle umudum 8.000 TL; ancak asıl hedefim 6.000 TL)
-52 hafta için; yıl sonuna kadar 52 kitap okumuş olmak. (Dünya istatistiklerini veya optimum süreyi bilmiyorum. Bazen haftada birkaç kitap okurken, aylarca elim kitaplara gitmeyebiliyor. Bu nedenle 52 uygun bir sayı gibi)
-52 hafta için; yıl sonuna kadar 52 film izlemiş olmak. (Bunun sayısını nasıl tutacağım gerçekten bilmiyorum. Sanırım bunlar için bir excel yapmam gerekecek)
-Yarım dizilerin bitmesi (bitmeden yenilere başlamak yok! Çok şeyi yarım bırakıyorum!)
Bitecek dizilerin listesi ise: Stargate SG1, The L Word, Angel, Avatar-The Last Airbender. Bunların yanısıra devam etmekte olan Bing Bang Theory, How I Met Your Mother, Gossip Girl, House MD, The Office, True Blood, Game of Thrones dizilerine de başlamış bulundum... Bunların da güncel bölümlerine kadar gelmeliyim.
-Yeni bilgisayarın taksitleri bitene kadar yeni teknolojik alet almak yok. (Yani Hazirana kadar yeni bir şey almamalıyım)
-Dolaptaki kozmetik ürünlerin ve eşyaların envanteri çıkarılacak, köşede kalanlar bitirilecek. Bitmeden yeni almak yok.
-İhtiyaç listesi belirlenecek, bunların dışındakileri almak yok. (Gerçek bir tüketiciyim galiba, en azından teşhis var ama tedavi nerede?)
-Yüksek lisans projesi yazılıp bitirilip teslim edilecek. (Bundan pek umudum yok ne yazık ki ancak elimden geleni yapmak zorundayım)
-En azından başlangıç seviyesinde yoga öğrenilecek. Belki reiki, poizitf düşünce, NLP gibi şeylerle de ilgilenebilir.
-Elimdeki kitaplar bitmeden yeni kitap taksidine girmek yok. (Çok istiyorsam bir adet nakit alabilirim. Ancak toplu alım ve taksit yasak)
-Son olarak... Ne yazık ki halen SMMM Staj Başlatma Sınavıyla ilgili karar verebilmiş değilim. Sonuçlar pazartesi (Yarın) açıklanacak. Kalırsam ona tekrar hazırlanmalı mıyım? Yoksa şimdilik erteleyecek miyim? Bilemiyorum.
Not:Yeni bilgisayarımla Sims oynayacağım için yukarıda Sims-yeni yıl resmi paylaştım :-)
Bir de bazı takıntılarım vardır. Diyelim aklıma bir şey koydum... O gerçekleşene kadar rahat edemem. Genelde sahip olmak istediklerimle ilgili oluyor bu. Mesela bir masa almaya karar verdiysem, sürekli masadan bahsedip, onun fotoğraflarına bakarım. Hava bozuk olsun, işim olsun, farketmez... Ben koşa koşa gidip o masayı alırım. Hem kendimi hem yanımdakileri zora sokma pahasına... Hoş bir şey sayılmaz. İyi ki nadiren başıma geliyor.
Kitap konusunda da vardır bu takıntım. Bir kitabı okumaya karar verdiysem, kimse beni tutamaz. Daha ucuz diye internetten sipariş edemem mesela. Bir anda taksiye atlayıp gidip onu almam gerekir.
Nook konusunda da böyle oldu. Düşündüm düşündüm. Uzun süre araştırdım tarttım. Ve sonunda bir e-kitap okuyucu almaya karar verdim. Daha da önemlisi, Nook almaya karar verdim. Çünkü Nook, idefix.com ve D&R’dan alabileceğim e-kitap formatını da destekliyordu. Ayrıca şık ve de güzeldi.
Bayram öncesinde “sipariş verelim!!!” diye kendimi kaybettim. Çünkü bayrama kadar siparişim gelecekti, ben de bayram tatilinde yeni Nook’umla kitap okuyacaktım.
E-bay’den siparişi verdik... Kısa sürede geldi.
Fakat aynı satıcı güzel bir kılıf satmıyordu. Bu yüzden bir kriz de kılıf için çıkarttım kendime. Bütün elektronik mağazalarında 6” için bir kılıf aradım durdum. Sonunda D&R’da bulundu, Case Logic marka. Tam istediğim gibi. Hem pahalı da değil. Şimdi çok mutluyum!
Şimdiye kadar yalnızca idefix’den kitap aldım, ayrıca internetten indirdiğim kitapları okudum. Yabancı bir siteden kitap alıp İngilizce okuyabilmek istiyorum ancak telif hakları nedeniyle yabancı siteler Türkiye’ye satış yapmıyorlar. Adresimi farklı göstermekle de uğraşamadım ne yazık ki.
Özellikle klasikleri böyle e-kitap okuyucu ile okumak çok rahat oluyor. Kalın kitabı taşımak da zor, tutmak da. Yatağıma yattığımda tek elimle tutabildiğim, kesinlikle gözümü yormayan bir tasarımla karşı karşıyayım. İstediğim sayfada bırakıyorum. Şarjı ise haftalarca bitmiyor... İngilizce okumak ise ayrıca kolay, çünkü bilmediğim bir kelimenin üzerine basmam yeterli, hemen anlamına bakabiliyorum.
Dipnotların link şeklinde üzerine tıklayarak açılması da ayrı bir güzellik. Dipnota basıyorum, beni en arkadaki dipnotlar kısmına atıyor. Okumam bitince tekrar basıyorum, kaldığım sayfaya geri dönüyorum.
E-Kitap okuyucuların nostaljik kitapseverlerce alaşağı edilmeye çalışılmasını çok saçma buluyorum. Eğer okumak istediğim “Metin” ise, bu metni ister bilgisayar ister gazete kağıdı, ister elektronik okuyucu ile okurum. Bilgiye ve edebiyata ulaşmanın binlerce yolu var. Bu mevzular “Duvar Yazısı Sanat Mıdır?” tartışmalarını anımsatıyor bana. Büyük yazarlar yıllar önce başyapıtlarını gazetelerde tefrika ettirdiklerinde onlara da böyle karşı çıkanlar oluyor muydu acaba?
Ben de kütüphanem olmasını seviyorum. Çok beğendiğim kitaplardaki satırların altlarını çizmek, raflara yerleştirmek, zaman zaman yanımda gittiğim yere taşımak, hatta bazen sadece kapağını görmek beni mutlu eder. Ancak bunun bir takıntı haline gelmesini gerçekten anlayamıyorum. “Kitap kokusunu duymadan okuyamam”cılar bir yanda, “Kitap bana ait olmalı, ödünç bile almam satın alırım”cılar diğer yanda... Hatta ve hatta “Korsan almayı kabul edenler ve etmeyenler” şeklinde gruplaşanlar bile mevcut.
Bence kişisel tercihleri böyle gereksiz entelektüellik kılıflarına sokup kendimizi boşuna yorup üzüyoruz. Dünyada tartışmamız gereken başka sorunlar, edinmemiz gereken başka özgürlükler varken...
Bu nedenle odamı dekore etmek istediğimde ilk olarak aklıma bir Klimt tablosunun posterini almak geldi. Uzun süre aradım durdum çünkü yeterince kaliteli bir baskı bulmak mümkün olmuyordu. Sonunda güzel bir poster buldum ve astım. Aslında çerçeveletmeyi istiyorum çünkü böyle asmak hem şık değil hem de işlevsel değil. Gecenin bir vakti yere düşüverip ödümü patlatabiliyor.
Bu arada Buffy The Vampire Slayer’ın bir bölümünde, (Buffy’nin üniversiteye gittiği sezonda) bir vampir yurt odalarının çoğunda Klimt- The Kiss tablosu olmasından yakınıyordu, dalga geçiyordu bu entelektüel hevesle. Gerçekten çok güzel bir tespit. Ancak sanatla biraz ilgilenen, görsellikte kalite arayan bir insanın ilk olarak Klimt’e uğraması da çok normal. Bu heveslerin en yoğun olduğu dönem de üniversitenin ilk yılları. Ben üniversite 1. ve 2. sınıftayken neredeyse müzelerde yatıyordum, wallpaperlar en büyük dostum, google images en sevdiğim arkadaşımdı.
Mucha’ya gelince... Mucha’nın posterlerini bulmak biraz daha zor. Ancak puzzle’ları her yerde. En çok istediğim şey “Mevsimler”in şöyle 2000 parçalık olan puzzle’ını yapıp asmak.
Şimdilik bunu yapamadım ancak geçen sene Prag’a gitme şansım oldu ve Mucha Müzesi’nin hediyelik eşya bölümünden kartpostallarını aldım. Sonra gelip Ikea’dan boyasız çerçevelerden aldım ve çerçeveleri tahta boyasıyla kafama göre boyayıp, kartları içine yerleştirdim. Şimdi de duvarımdalar. Böyle anlatınca gerçekten süper bir “craft” projesi gibi duruyor ama ben ne yazık ki pek başarılı olamadım. Boyamalarım baya acemice oldu. Yine de kartpostallarımı asabilmenin haklı gururunu yaşıyorum.
Klimt ve Mucha’nın eserlerinden esinlenerek takılar tasarlayan bir marka var: Frey Wille. (Sloganları Pure Art, daha ne olsun!) Bağdat Caddesi’ne ne zaman gitsem, vitrinlerine yapışıyorum. Hatta bazen Google’dan fotoğraflarına da baktığımı itiraf etmeliyim. Ne yazık ki oldukça pahalı şeyler satıyorlar. Aslında bu göreceli bir kavram, belki bu kadar kendime eziyet etmek yerine ufak, gücümün yettiği bir objeyi alıp kendime hediye etmeliyim. Ancak o güzel desenlerin görünebilmesi için en azından bir saat ve kalınca bir bileziğini almalıyım gibi geliyor bu nedenle bir türlü dükkandan içeri giremiyorum. Gücümün yeteceği obje beni tatmin etmeyebilir.
Aşağıda benim kartpostallardan birini görebilirsiniz, örnek olarak koydum. Aslında 3 taneler...
Bu yazı için Frey Wille'in sitesine bir kez daha baktım ki aslında Monet Koleksiyonları da varmış. Aşağıya bir fotoğrafını koyuyorum, bence çok çok zarif.
Ben bu sanatçılardan bir parçaya sahip olmayı mı istiyorum yoksa bu takıları mı seviyorum emin değilim aslında...