Saturday, December 24, 2011

Film: Hugo



Martin Scorsese Amcanın son filmi Hugo'yu tabii ki merakla bekliyordum. Yönetmenin çektiği ilk 3 boyutlu film olması merakımı arttırmıştı, ancak bir çocuk kitabı uyarlaması olduğunu öğrenince biraz çekimser kalmıştım. Hele tren istasyonunda geçen bir film?! "Yoksa yeni bir Polar Express mi?!"  demiştim kendi kendime. Fakat izleyince gördüm ki, Hugo bunların çok çok dışındaydı.

Öncelikle kitabı okumamış olmanın ufak kırgınlığını yaşıyorum, önce kitapları okumayı, filmleri arkasından izlemeyi severim. Bu kez bunu yapamadım. Bu nedenle kitapla ilgili bir yorumum yok. 3 boyut konusunda ne kadar yol alındığını zaten biliyoruz, bu konuda pek çok yazı çıktı, Avatar çılgınlığından beri bu 3. boyut konusu şaşırtmıyordu. Ancak Hugo'nun kovalama sahneleri ve kalabalık tren sahneleri Avatar'dan çok daha görkemli. 3 boyutun nimetlerini birkaç kez hayranlıkla gözlemleyebiliyoruz.

Konuya gelince, bu bir dönem filmi. 1930'larda Paris'te tren istasyonunda yaşayan şirin yetim Hugo, artık sinemadan elini eteğini çekmiş Georges Melies ile karşılaşır. Olaylar gelişir... Tam bir aile filmi olarak düşünülmüş, negatif olan her şey tatlıya bağlanıyor, kötü adamın bile yumuşadığı bir an var, hatta sor bakalım neden kötü? Her şeyin bir nedeni var canım! Kötü adam rolünde yıllardır adam yerine koymadığımız Sacha Baron Cohen "Ben sadece Borat değilim!! Daha fazlasıyım" diye bağırıyor adeta. Jude Law ufak bir rolde kalbimizi ısıtıyor. Ben Kingsley'in Sir oluşunu sürekli vurguladığını ve aşırı disiplinli biraz gıcık bir adam olduğunu duyduğumdan beri kendisinden soğudum, fakat buna rağmen George Melies rolünde kendisini takdir etmemek mümkün değil. Son olarak Hugo ve George'nin evlatlık kızını oynayan, aşağıda fotoğrafları görünen çocuklar... Her şey harika, uzun bir film olmasına rağmen kolay izleniyor. 


Filmi izlemeden önce, en üste koyduğum ünlü film karesini biliyordum. Ancak bunun Georges Melies'in filmi olduğunu ve kendisinin hikayesini bilmiyordum. Bu film kurmaca olsa da, ilgiyi bu yönetmene çektiği için bana yeni bir şeyler öğrettiği veya merakımı uyandırdığı için mutluyum. Sadece sinema-TV öğrencilerinin ilgisini çekebilecek bir konuyken, insanın macerasını özetliyor ve hayalperest sinema severleri de  kendine çekiyor. Filmde eski sessiz filmlerin çekimlerini gösteriyor, yeniden yorumluyor. Bu nedenle merak edip o sessiz filmleri izlemek istedim. Hugo'daki yeniden yorumdan sonra aslını izlemek gerçekten güzeldi; Burada...

Martin Scorsese bu filmde "ilk sessiz filmden" geldiğimiz bu 3 Boyutlu noktaya olan harika yolculuğu, insanların hayal kurma ve üretme sevgisini, hayal gücünü özetlemek istemiş. Hani şu klişe laf tam da bu filme uyuyor: "Sinema sanatına ve ünlü yönetmenlere bir saygı duruşu niteliğinde"

Oscar konusunda başlarda ismi geçiyordu ancak şu an fazla şans tanınmıyor gibi, yine de ödül töreninde göreceğiz.

Son olarak filmdeki küçük kız Isabelle, nadir kullanılan sözcüklerle cümleler kuran kitap kurdu macera sever kız olarak bana kendi küçüklüğümü anımsattı. Çok sevdim onu!


No comments:

Post a Comment