Sunday, March 10, 2013

Bu Aralar... Dizi, kitap, film Güncellemeleri

Merhaba,
Mart ayıyla birlikte havalar da güzelleşti ve dışarıda geçirdiğimiz vakit arttı. Bir güncelleme yapayım yeni ayın şerefine:

Kitaplar:

Şubat ayında Asimov kitabı okuyacaktık. (blog etkinliği) Vakıf'a başladım fakat yarım kaldı. Bu arada biraz şiir okudum. Kerem Işık'ın ilk öykü kitabı Aslında Cennet de Yok'u okudum. -Bundan önce Toplum Böceği'ni okumuştum- İki kitabı da sevdim. Çeşitli şeyler düşündürdü bana, fakat blogda yazamayacağım kadar kişisel olduklarına karar verdiğim için fazla yorum yapamıyorum. Arkasından Orçun Türkay'ın Zavallı isimli öykü kitabını okudum. Aynı karakterle ilgili öyküler var kitapta, birbirleriyle ilişkililer. Bu durum şu anki ruh halime çok uymasa da sevmedim diyemem. Emin değilim. 

Geçenlerde güzel bir havada dışarı çıkmak istedim ancak çıkamadım. Bunun üzerine, artan enerjimle kütüphanemi düzenledim. Kaybettiğimi düşündüğüm kitapları buldum: Tezer Özlü'den Yaşamın Ucuna Yolculuk ve Zaman Dışı Yaşam. İkisini de aynı akşam okudum ki zaten oldukça kısa metinler, Zaman Dışı Yaşam bir senaryo. Konu ve olaylar aynı fakat bakış açısı farklı, art arda okunması mantıklı. 

Aslında Cennet de Yok ve Zavallı'yı E-Kitap olarak okudum, fakat sanırım bir ara denk gelirsem Kerem Işık'ın kitabını basılı haliyle de alacağım. E-kitap'a tekrar eğilmeyi düşünüyorum şu sıralar, Nook'umu dolaba tıkmıştım birkaç aydır... Çantamda okumak üzere Sylvia Plath - Sırça Fanus'u gezdiriyorum, başucumda ise Bir+Bir Dergisi, VakıfDrakula ve Turgut Uyar var. (Etrafta da defterler mefterler... Kısaca toz içindeyim; dediğimi yapın yaptığımı yapmayın)

Filmler:

İstanbul Film Festivali yaklaşırken filmlerden bahsetmeye halim yok, liste uzun, mecalim yok.

Sinemada Kelebeğin Rüyası'na gittim. Herkesin söylediklerinden farklı bir sözüm yok: Belçim Bilgin liseliye benzemiyor, Kıvanç Tatlıtuğ kendini çok geliştirdi, film uzun ve aynı anda birkaç konuya el attığı için mükemmel olamamış, görüntüler ve diyaloglar çok güzel, şiir ve edebiyat var, etkilendim. Kıvanç Tatlıtuğ'un bu filmdeki halini 20 saat falan izleyebilirdim bu nedenle bana film kısa geldi(!) Aslında hiç "sorunlu/hasta erkek" merakım da yoktur neden oldu bilemedim. Filmi birlikte izlediğim kuzenim zaten Mert Fırat'a ezelden beri aşık olduğu için ondan bahsedesim kalmadı, adamcağızdan bıktım. Özellikle filmdeki diyalogları çok beğendim, Türk filmlerinde en zayıf nokta bu oluyor bence. 

İf İstanbul'da ise en çok Frances Ha'yı beğendim. Benim yaşımda bir kızı anlattığı için mi? Özendiğim türde yakın arkadaşlığın örneğini anlattığı için mi? Siyah beyaz ve sevimli diye mi? Hepsi herhalde... Bir de Safety Not Guaranteed'i beğendim, sakin ve sevimli tam bir pazar günü filmiydi.

Vikingler: barbarsınız ama iyi aile babası olmuşsunuz? Bravo.

Diziler:
2 Broke Girls izlemeye başladım, daha çok başlardayım. Garsonluk yapan iki kızla ilgili fakat baya iyi espriler var. Açıkçası genelde 22 Dk.lık komedilerde gülmüyorum. İlgiyle izliyorum, gülümsüyorum ama sadece bazen Girls'de, bazen de Big Bang Theory'de kahkaha atabiliyorum. -How I Met Your Mother'da genelde ağlıyorum mesela, nasıl komedi dizisiyse artık?!- 2 Broke Girls'de ise her bölümde bir iki kahkaha attım.  Fena değil sanırım.

In Treatment izlemeye başladım; Psikoterapi seanslarıyla ilgili, 4 hasta var, 4 bölümde bir aynı hastanın yeni seansına tanık olunuyor. Terapist rolünde Gabriel Byrne var, ben pek sevmem ama iyi oyuncu sonuçta :) Beni umursamıyordur sanırım kendisi. Bir İsrail dizisinin uyarlaması, ilk sezon birebir çekim, diğer sezonları nasıl bilmiyorum. Fakat çok sevdiğim Mia Wasikowska'yı ilk sezonda hasta genç kız olarak izlemek bence harika.

Vikings'i izlemeye başladım... Yine Gabriel Byrne oynuyor bir kez sevmiyorum dedim ya, kurtuluş yok adamdan. Neyse ben bir dönem Vikinglere, İskandinavlara, Kalevala'ya, Norveçli metal gruplarına kafayı takmıştım. (Nasıl karanlık bir dünyaydı yahu keşke punk olaymışım en azından saçımı pembe yapardım) O dönem Vikingleri baya araştırmıştım, bendeki nostaljik etkisiyle hemen diziyle ilgilendim. Dizi History Channel tarafından çekiliyor yani biraz "öğretici" olsun istemişler. Pek büyük bir prodüksiyon değil. (kısaca fakirler) Şu ana kadar 2 bölümü yayınlandı ve sadece böyle giderse bile en azından 5-10 bölüm ilgimi çekebilir gibi... 

Millet de IMDB'de 8,6'yı basmış bu diziye, bu abartılı puanı başroldeki yakışıklı adama borçlular bence. (Hem yakışıklı hem de sürekli ukala ukala gülüyor, ne yazık ki kadınlar ukalalara bayılır. Satır aralarında ilişki tavsiyeleri mi versem baya eğlenceli olabilir?!)

Yazmaya başlarken "Ben bu aralar hiçbir şey yapmıyorum" diyordum kendi kendime. Yazarken farkettim ki en az 3 yazılık malzeme varmış. Kendime fazla yüklenmemeliyim: bahar da geldiğine göre çıkıp çay bahçesinde boş boş oturma vakti geldi!


2 comments:

  1. Ne ilginçtir Asimov'un Vakıf'ı benim kütüphanemde duruyor henüz okunmamış olarak. Sanırım kitapların okunacağı duygu ve ruh seli o an için önemli olabiliyor.

    ReplyDelete
    Replies
    1. Evet ben de bazı kitapları yarım bırakmak zorunda kalıyorum, hiç ilerlemiyor, birkaç ay sonra elime aldığımda "nasıl kaçırmışım" diyorum. Ruh hali ve o anki ilgi alanı önemli

      Delete