Sunday, August 05, 2012

Film: Dark Knight Rises- Batman'de son nokta

Ufak tefek de olsa filmi izlememişler için bilgiler yer alıyor...
Efsane bitti demişler, Dark Knight Rises başlığı biraz çelişmemiş mi? anlamadım ben


Yönetmen Christopher Nolan Memento filmiyle sohbet ortamlarına bomba gibi düştüğünde sene 2000'di.  Sonraki filmlerinde de iyi oyuncularla şaşırtmacalı senaryoları birleştirip izleyicinin salondan mutlu ayrılmasını sağladı. Filmleri üzerine uzun uzun konuşuldu. (Bakınız The Prestige, Inception) Yönetmen Batman'e el atıp Batman Begins ile süper kahraman filmlerine farklı bir bakış açısı getirdiğinde ise kendisi de iyice kahramanlaşmış, kültleşmişti.

Arkasından Batman Dark Knight geldi... Çığır açtığı söylenebilir. Harika bir Joker karakteri, oyuncu Heath Ledger'in trajik ölümü, Oscar tartışmaları, filmdeki Joker'in sistem eleştirisi "özünde iyi insan" düşman olması gibi konular bizi aylarca oyaladı. Hala Joker tişörtleri ve posterleri sokaklarda bizi selamlıyor, iyi karakter Batman yerine kötü adam Joker tercih ediliyor. Çıta yükseldi, beklentiler arttı.

Nolan'ın son Batman filmini IMAX ile çekmesi ile yönetmen için sürekli söylenen "adamda mühendis yaklaşımı var" teziyle birleşti. "CGI yerine bir sürü figüran kullanıldı" açıklamasıyla beklentiler zirve yaptı. Filmin Amerika galalarından birinde manyak bir arkadaş eline silah alıp bir sürü insanı öldürdü, önceki filmdeki "Joker'in oyuncusu filme kendini çok kaptırıp yıpranıp ölüverdi" dedikodularına yeni bir trajedi eklendi. Film geçen haftasonu gösterime girdi. IMAX gösterim yapan İstinye Park'taki sinema için 4 Ağustos'taki gösterime 31 Temmuz'da bilet alırken salondaki "en iyi yerler" çoktan tükenmişti. Bunlar filmin oluşturduğu genel havanın bir özeti. Karşımızda aylardır beklenen, ilgiyle izlenen bir film var. Uzun süredir konuşuluyor, bir süre daha konuşulacaktır.

Ama... Ne yazık ki Inception'da olduğu gibi "Abi sen o sahneyi anladın mı?" veya Dark Knight'taki gibi "Bence kötü adam haklıydı" gibi bizi uzun süre meşgul edebilecek konular veremedi. Kısacası beklentilerin altında kaldı. IMDB puanı şu an Dark Knight ile aynı, 8.9 olmasına rağmen muhtemelen bir süre sonra düşerek normal bir seviyeye inecek, daha zekice veya daha güzel aksiyon sahneleri olan bir film onun yerini alacak. 

Amacım kalabalığın eleştirileriyle gaza gelip "Aslında 3 saat gözümü kırpmadan izledim ama salondan çıkınca baktım herkes çamur atıyor, ben de saydırayım" değil. Sayıca çok film izlememe rağmen teknik/teorik bilgim sınırlı, eleştirmen de değilim. Fakat birkaç seneyi bırakın birkaç ay sonra aklımızdaki yerini bulamayacağımız bir film bu.

Çok güzel bir açılış sahnesine sahip, bir önceki filmdeki Joker'in banka soygunu kadar ilginç ve şaşırtıcı değilse de, IMAX sayesinde görsel olarak harika, Hans Zimmer'in müzikleri sayesinde heyecan dolu. Ayrıca "kötü adam"la bizi tanıştırıyor. Burada da Joker gibi bir beklentiye girmemizi sağlıyor. Kötü adam Bane'in yardımcıları adeta Müslüman Cihad'çılar gibi "ölmeye ölmeye ölmeye geldik" kafasında, adanmışlıkla dolu kişiler. Haliyle ilerleyen sahnelerde bu adamların "kendilerince" ulvi bir amaçları olduğunu sanıyoruz. Fakat film ilerliyor, ilerliyor, Bane'in amacının altı bomboş kalıyor. Neredeyse "aşkından yapmış"a bağlayacaklarken kenarından dönüyorlar, onu bile mantıklı bulabilirdik, biraz daha altını doldurabilselerdi.

Yine filmin başlarında, Miranda Tate ile tanışıyoruz. Batman inzivaya çekilmiştir, şirketiyle bile ilgilenmemektedir. Bu arada Miranda adlı etraftakilerin "ya şu kızı bizim Bruce'a ayarlasak, hem iş kadını hem de güzel" dediği Marion Cotillard'ın karakteri devreye giriyor. Miranda bir şekilde Bruce'a ulaşıp, sermaye ortaklığı ile çevre dostu projelere imza atmak istemektedir. Bizim "iyi adamlar" o kadar iyiler ki, Miranda bu paraları nasıl bulmuş, Miranda necidir, anası babası ne iş yapar falan hiç ilgilenmiyorlar, gül yüzünün hatrına şirketi veriyorlar, bütün sırlarını açıklıyorlar. Bu noktada spoiler verdiğimi falan düşünmüyorum, çünkü filmi izlerken "bu kadın neci, kimlerle ne iş yapıyor" gibi soru işaretleri oluşuyor zaten. Hiçbir şekilde güven yaratmadığı yetmezmiş gibi bir de Bruce'la aşk ilişkisi geliştirtilmeye çalışılmış, Bruce kadından hiç etkilenmiş görünmemesine rağmen sonlarda "seni unutmayacağım" diyor, "onu kurtarmak için her şeyi yaparım" kafasında ilerliyor. Şaşırtan ve hiç fena olmayan Kedi Kadın karakteriyle olan ufak flörtleri çok daha inandırıcı olduğundan, Kedi Kadın'ın "hırsız ama özünde iyi insan, adeta çağımızın Robin Hood'u" tavırları sevimli görünüyor.

Batman inzivada, Bruce Wayne acı çekiyor, eski aşkını düşünüyor, babası gibi olan Alfred ne kadar nutuk atarsa atsın kararlarından ve depresyonundan dönmüyor. Michael Caine Alfred rolünde döktürüyor, gözyaşlarını döküyor, yine de Bruce onun lafına gelmiyor. Fakat azimli polis memuru bir doz "yetim çocuk hikayesi" sununca birden gaza geliyor, gidip Gary Oldman'ı, pardon Gordon'ı buluyor, işe koyuluyor. 

Bunlar tüm filmlerde olan klişeler mi? Evet, öyle, fakat böyle büyük bir filmde sırıtıyor. Parayı dök, oyunculukları zirveye çıkar, her şey mükemmel, diyaloglarda inandırıcılığı kaybet... 

Bir diğer sıkıntı da "son anda" mevzusu. Artık  "bombanın patlamasına saniyeler kala doğru kabloyu kesmek" bizlere yetmiyor. Daha iyisini o kadar çok gördük ki, gişede çılgın atsın, yapımcı şirketi zengin etsin, McDonalds oyuncaklarını versin diye çekilen filmlerde bu numaralar karın doyurmuyor. 

Kötü adam Bane- Tom Hardy

Film boyunca "nükleer bomba" ve bunun sahibi çapulcu terörist Bane gerilimi yükseltiyor. Bane'in Gotham işgalinde eski düşman Scarecrow bile kendine bir yer bulmuş, anarşizme benzeyen fakat aslında bir diğer Amerikan anarşizm karikatürü olan düzensizlikte ceza kesici olmuş. Burada artık sinirlenemiyorum bile, anarşizmin, kapitalizm eleştirisinin böyle büyük filmlerde bu şekilde yapılmayacağını, yapılamayacağını, bir şekilde düzen yanlısı bir sona bağlayacaklarını biliyorum. Zaten "bu düzenin yerine ne gelebilir?" sorusunun yanıtı teoride bile tam açıklığa kavuşmamışken bunu bir "eğlence filmi çeken yönetmen"den beklemek ne kadar doğru? Bane hedefsiz bir terörist. İnsanları özgürleştirdiğini iddia ediyor, zenginleri kaldıkları otellerden sokağa atıp, insanların evlerini işgal ediyor, hatta Wall Street'i işgal ediyor, filmlerdeki anaşizm=servet düşmanlığı klişesini sonuna kadar savunuyor.  Bunlar hedefsizliği ve filmin gerilim unsuru olan o büyük "nükleer bomba"nın yarattığı baskıyla iyice amaçsızlaşıyor.

Bombanın filmin sonunda "patlaması" yani yine kafalarda soru işareti bırakması en kötü hayal kırıklığı. İyi polislerin emir komuta zinciri ve bürokrasi nedeniyle çaresiz kalması, "Bana Başkan'ı bağlayın" diyen zavallı komutan filmdeki yegane düzen eleştirileri olmuş. Ha, filmin kalitesini inkar etmek istemiyorum çünkü bu altmetinleri gözümüze sokarak ucuzlaştırmış değil, hatta Nolan'ın neyi ne bilinçle yaptığından bile tam emin olamıyoruz. 

3 saat boyunca güzel müzik, güzel görüntüler, birkaç patlama, birkaç dövüş, güzel kadınlar, karizmatik adamlar, yıldızlar geçidi izleyerek tatmin olmaya çalışıyoruz. Haftasonunu değerlendirmek için iyi bir seçenek, temiz bir film. Ama elinizde kolanız ve patlamış mısırınızla izleyeceğiniz ve birkaç ay sonra unutacağınız bir film. Bir de benim gibi film boyunca nükleer bombaları ve onların kilometrelerce ve nesillerce öteye etki eden güçlerini düşünmemelisiniz.

Efsane değil. Bir de sonunu "devam filmi olabilir" hissiyle bağlamadan duramıyor mu bu yönetmenler? Yapım şirketleri bu kadar mı muhtaç kalmış yeni konulara?

No comments:

Post a Comment