12. İf İstanbul Uluslararası Bağımsız Filmler Festivali İstanbul için 9-24 Şubat tarihleri arasında. Birkaç yıldır Ankara ve İzmir'de de festival oluyor fakat İstanbul'lu olduğumdan, onları pek takip etmiyorum.
Bu yıl beş film için bilet aldım. Her zamanki gibi amacım "Bir şekilde bulup izleyemeyeceğim, festival dışında zor yakalayabileceğim" filmleri bulmaktı. Mesela normalde izleyemeyeceğimiz bir Slovak filmi veya pek ilgi göremeyecek bir politik belgesel, benim listeme giriyor. Ancak zaten ünlü oyuncuları veya yönetmeni olan filmleri, festival dışında da izleyebilirim diye, es geçiyorum. (Vaktim ve param olsa tabii es geçmezdim)
Her yıl İf için "Bağımsız dediniz ama bir sürü sponsorunuz var?" veya "Ne biçim festival, bilet fiyatları pahalı?" gibi eleştiriler oluyor. Geçen yıl benzeri eleştirileri yapıyordum ve şöyle bir yazı yazmışım. Bu yıl eleştiri yapacak enerjim yok, baktım ki İş Bankası Kredi Kartı'na 4 filmde %50 indirim oluyor, ben de 5 filme bilet alıverdim. (5 film sanmıştım ben o kampanyayı aslında...)
Biletler Mybilet'te... Önceden biletlerimi bastırmak istedim. Akmerkez'deki Mybilet ekranından bastıramadım. Çünkü sadece festivalin olduğu MyBilet gişelerinden basılıyormuş. (Çok saçma) Gidip Taksim'deki Fitaş'tan bastım biletleri. Mybilet'e telefon edip sordum, bir neden söylediler ama tam anlamadım, kurcalayamadım...
Seçtiğim filmler:
1- F*ck For Forest / Orman İçin Seviş : Şimdi ben bu filmi neden seçtim? Gerçekten çok fikrim yok bazen böyle anarşistliğim tutuyor ve bir şey kışkırtıcı ve tuhafsa hemen büyüsüne kapılıyorum.
Neyse sonuçta bu Fuck For Forest'çıları önceden biliyordum (Acaba bunu itiraf etmem fena bir şey mi?) Üniversitedeki aktivist rockçı dönemlerimizde arkadaş grubumuzda kulaktan kulağa yayılan ve kızlardan itinayla saklanan videodan haberdar olmuştum... Tabii ben inatçılığım ve meraklılığım nedeniyle gidip Ekşi Sözlük'ten olayın ne olduğunu öğrenmiştim. Kendi porno filmlerini çekerek ormanları kurtarmak için para toplamaya çalışan gençler var, Norveçliler. Bahsedilen videoda ise bir rock konseri sırasında sahneye çıkıp icraata girişiyorlardı. Meraklılığım bilimsellik boyutuna gelmediğinden, ne olduğunu öğrenip, arkadaşlar arasındaki esprileri anlayacak kadar olaya hakim olmak bana yetmişti, daha fazla kurcalamamıştım olayı. (Zaten porno benim neyime? Oturup onun için de feminist manifesto yazmaya kalkarım sonra size yazık...) Film bu grupla ilgili bir belgesel. Ne çıkacak bilmiyorum. Umarım iyidir.
2- Frances Ha: Aslında bu filmi sonradan izlemek mümkündü ama nedense gaza gelip bilet alıverdim. IMDB puanı 8,4, Yönetmen Noah Baumbach, bundan önce Mürekkep Balığı ve Balina filmini izlemiştim, Fang Ailesi kitabı yazımda bahsetmiştim bu filmden, indie işler küçük delilikler falan. Off hem eleştiriyorum şu "indie" ve de "bağımsız" tavırları, hem dayanamayıp sürekli takip ediyorum. Çok sıkıcıyım. Gelin dürüst olalım Zoey Deschanel'a benzesem ben de rahat ederdim. (şaka yahu istesem benzerim hehe)
"Bu nasıl anlatım?" diyenler için geliyor: Filmin yönetmenini ve başrol oyuncusunu sevdim baktım IMDB puanı da 8'in üzerinde, ilgimi çekti kısaca... Aslında konusunu bile okumadım sanırım. Güvenmişim isimlere...
3- Zerre: Türk filmi. Altın Portakal'da En İyi İlk Film Ödülü'nü aldı. İyi film diyorlar hevesliyim. İşçilerle ilgili ve zor hayatları anlatan filmler hemen ilgimi çekiyor yapacak bir şey yok...
4- Uus Maailm / Yeni Dünya: "Estonyalı genç aktivist" diye başlamışlar cümleye... İnsan Estonya filmi nereden bulur da izler? İlginç olabilir. Göreceğiz.
5- Woody Allen: A Documentary / Woody Allen: Bir Belgesel: Woody Allen'ın kitabını okuyorum şu an; Yan Etkiler. Hiç sevmedim kitabı. Ama Woody Allen filmlerini severim. Belgesel de severim. Yine IMDB puanı 7,5. İlginç adam Allen, filmin de hoş olabileceğini düşünüyorum.
Sonuçta görüldüğü gibi gidip iki tane aktivizm belgeseli, bir tane "sinemacının hayatı" konulu belgesel, iki adet de "film" seçmişim, oldukça kısır bir liste. Zamansızlık ve cesaretsizlik beni böyle yaptı. Günde 1-2 filme gidebilecek kadar enerjik hissetmedim.
Acaba aktivistlik yapamıyorum diye oturup belgeselini mi izliyorum? Bunu irdelemek lazım mı acaba? Neyse artık, İyi Seyirler herkese.
Slactivism diyorlar bu duruma; ruhen aktivist olup da pratikte hiçbir şey yapmama haline. Daha fazla bilgi için ekşisözlük'e yönlendiriyorum. (yönlendiriyorum derken, aç bak manasında)
ReplyDeleteAllen'ın kitabını ben de beğenmedim, azıcık dinlediğim müziğini de beğenmemiştim. Sıkı bir Allen izleyicisi değilim ama Annie Hall güzeldi mesela. Sonuç: Allen iyi yaptığı tek işi, yönetmenliği yapmaya devam etsin. (Görürsen iletirsin.)
Tankut sen benle konuşa konuşa benden daha atarlı olacaksın diye korkuyorum :)))
Deleteben "hiçbir şey" yapmıyor değilim, "yeterince" yapmıyorum. Hayat felsefesi olarak çok da oturtabilmiş değilim bence. Yalnız "olması gereken" nedir bu da tartışmaya açık zaten, ayrıca evet eylemlere gidiyorum falan sonra eline bir şey geçmiyor ki, sivil toplum kuruluşlarına girmek lazım veya usanmadan, "bir kişiyi bile kazansam kar" diyerek nutuk atmaya etrafındakileri etkilemeye çalışacaksın. Çok dertli gibi anlatıp durdum nedense.
Söylediğin kavramı bilmiyordum Ekşi Sözlük'e bakacağım.
Allen belgeselinin bir bileti fazla istiyorsan gel, Allen'ın kendisini göremesen de salonda kalkıp "sevmiyorum seni!!! zaten bileti de arkadaş ısmarladı!!!" diye bağırabilirsin.
Agresyon yok ya, gülen suratı yazı dilimden atmaya çalışıyorum, tamamen maksatsız bir girişim =D (bak, pes ettim bile)
DeleteBen çok özetlemeye çalıştım meseleyi; o yaptıklarımızı yetersiz bulan tarafımızı tatmin etmek için internet vb. ortamlarda da aktivistlik olmaya çalışıyoruz. Slactivism bunu tanımlıyor yani, seni, beni, çoğumuzun halini...
Allen meselesini başka bir yerden konuşuruz. Gerekirse bağırırım ama =D