Ben de çoğu okur gibi sürekli roman okurum. Kendimce "iyi okur" olmaya çalışsam da, öykü, şiir gibi türlere baya mesafem var. Şiir olarak lise yıllarımdan beri "edebiyat tarihine geçmiş" şairlerimizi okudum, tercümelerde ise bir iki derlemenin ötesine geçemedim. Öykünün çok zor olduğunu düşünmüşümdür, kısa metinde o kadar çok şeyi anlatabildikleri için büyük hayranlığım var öykücülere. Buna rağmen romana kıyasla az öykü kitabı var kütüphanemde.
Barış Bıçakçı'yı çoğu kişi gibi "Bizim Büyük Çaresizliğimiz" romanıyla tanıdım. Diğer kitapları idefix'de sürekli "Tükendi" olarak görünüyordu, siparişlerime denk gelmedi. Geçenlerde D&R'da gezerken görünce "Bir Süre Yere Paralel Gittikten Sonra" ve "Sinek Isırıklarının Müellifi" kitaplarını aldım. İlk olarak BSYPGS diye komik bir şekilde kısaltabileceğim bu kitabı okudum. Sonra da Sinek Isırıklarının Müellifi'ni.
Bu aralar canım sıkkın, kendimle ve hayatımla ilgili çokça düşünüyorum. Sorgulama dönemim denilebilir. Bu kitap da bu döneme denk gelince, belki de normalden fazla etkilendim. Kitapta öyküler var, ancak bütüne bakıldığında bir roman gibi algılanabilir. Konu tek cümle: "Başak isimli, ağabeyi ve annesiyle yaşayan bir kız, intihar etmiştir." Kitaptaki öyküler zaman olarak belirli bir sırada ilerlemiyor. Farklı dönemlerde, farklı anlatıcılar Başak'ı, kendilerini, intiharın hayatları üzerindeki etkisini anlatıyor. Kitabın ortalarına gelmeden, bazı anlatıcıların kim olduğunu veya zamanın ne zaman olduğunu anlayamayabilirsiniz.
Barış Bıçakçı'nın kitaplarını Google'dan aratınca, kitapla ilgili "çok şahane" olduğunu söyleyen yorumların dışında, tek bulabildiğim insanların altlarını çizdikleri cümleler. Evet, güzel cümleler var. Fakat ben metnin tamamına bakıldığında bu cümlelerin güzel ve etkileyici olduklarını düşündüm. Bir aforizmalar yumağıyla karşılaşmaktan korkmuştum, öyle olmadı, buna sevindim.
Konu intihar ekseninde diye, depresif bir kitap olduğunu düşünmemek gerek. Başak, ağabeyi ve annesinin içiçe geçmiş yaşamı, tam da benim içinde bulunduğum içiçe geçmiş ve bazen hastalıklı olmasından korktuğum ailevi durumuma oldukça yakındı. Çoğu kez kendimi içinde bulduğum durumlarla ilgili kısacık bir cümle görünce, bambaşka bir hayat yaşayan bambaşka bir insanın "seni anladığını" hissedince, etkileniyor insan.
Sinek Isırıklarının Müellifi'ne gelince... Öncelikle kitabın bana müellif kelimesini öğretmesini sevdim. Sonra bu bir roman, şehirli insanların küçük yaşamı üzerine. Bol gönderme var, birçok şaire, yazara. Bildiklerinizi anlıyorsunuz belki ama bilmedikleriniz çokçaysa, sıkıntı olabilir. Bu tür şeyler "anlayana" hoş bir tad bırakıyor ve yazarın arkadaşıymış gibi hissettiriyor. Hani sadece arkadaşlarınızla sizin anladığınız espriler, göndermeler vardır... O yakınlığı kuruyorsunuz. Fakat kendinizi dışlanmış hissetmeniz de mümkün. Bu da bir handikap.
Aşkla ilgili bir kitap olduğu yazıyordu arka kapakta; "Toplu konutta aşk". Kitabı bitirip üzerine düşünene kadar aşk'la ilgili olduğu aklıma gelmemişti. Demek ki sonradan bıraktığı tat böyle. (veya ben aşk ve hayatı birbirinden ayırmıyorum?) BSYPGS'da altını çizecek cümle bulamadıysam da, bu kitapta bolca buldum. Birkaç paragrafı bile işaretledim. (Uzun yıllardır satırların altlarını çizmiyordum, denemeler hariç.)
Diğer Barış Bıçakçı eserlerini de okuyacağım, eşe dosta ödünç vereceğim.
Diğer Barış Bıçakçı eserlerini de okuyacağım, eşe dosta ödünç vereceğim.
"Sinerik Isırıklarının..." çıktığında o kadar çok konuşuldu, o kadar çok yazıldı ki "Bir süre uzak dur sen bana ey Bıçakçı" diye düşünmeden edemedim. Dediğin gibi yazıların çoğu da aforizmalar derlemesiydi, nedir ne değildir hiçbir fikrim yoktu. Bilahare okunup hakkında fikir edinilesi bir yazar anlaşılan, teşekkürler yazı için her zamanki gibi...
ReplyDelete