12 Years A Slave ile ilgili çeşitli tartışmalar dönüyor. Bunları aktarmaya çalışacağım. Metacritic'de %97, rottentomatoes'de %97 ve IMDB'de 8,5 almış, Oscar'a koşan koskoca bir yapım, hem film olarak hem içerik itibariyle konuşulmayı ve üzerine düşünülmeyi hak ediyor. Bu nedenle "şurası olmamış" veya "abartılmış" diyenlere gülüp geçiniz derim ben, baştan söyleyeyim...
Bu aralar filmlerin konularına pek dikkat etmiyorum, filmi izlerken şaşırmak daha çok zevk veriyor. Bu nedenle filmin bir "kölelik hikayesi" olduğundan başka bilgim yoktu.
Solomon Northup filmin başında insana herhangi bir zenci köle gibi geliyor-Holivud bu konuda pek çok film çekti zaten? Oysa flashbacklerle aslında önceki hayatının özgür olduğunu, tamamen bir kandırmaca sonrasında kendisini köle olarak bulduğunu öğreniyoruz.
Burada Solomon gibi kendimizi haksızlığın karşısında ağlarken veya hınçla söverken bulmamak imkansız. Filmde yıldızlar geçidi var, pek çok yapımda gördüğümüz iyi oyuncular ufak tefek rollerde de olsa karşımıza çıkıyorlar. O dönemde New York'ta kölelik yokken, pek çok özgür siyahi varken, Güney'de yaşanan vahşet ve insanların gözlerini kulaklarını bu saçmalığa tıkamaları insanı yaralıyor. Yaşadığımız fanusu bir kez daha hatırlıyoruz. Çünkü ben İstanbul'da ev ve iş arasında medeni ve steril bir yaşam sunarken, yanıbaşımda belki gitmediğim bir semtte insanlık dışı neler yaşanıyor bilemiyorum. Bunu düşününce filmdeki her ufak ayrıntı insanı gözyaşlarına boğuyor. Özellikle "özünde iyi insan" olanların ortam itibariyle bir şeylere göz yummaları, genç kadınların maruz bırakıldığı cinsel şiddet ve insanın hayatta kalmak için neler yapabildiğini görmek insanı oldukça sarsıyor.
Filmle ilgili en çok hoşuma giden detaylar: yerinde kullanılan müzikler, efektler ve uzun süren, konunun vehametini sakince kavramanızı sağlayan kesintisiniz sahneler oldu.
Steve McQueen daha önce Hunger ve Shame filmlerini yönetmişti, her iki filmde de Michael Fassbender başroldeydi ve ödülleri silip süpürmüştü. Steve Bey de siyahi bir yönetmen ve bu filmde de Michael Fassbender var.
Haftasonu biraz bakındım yorumlara...
Şiddet sahneleri var denilmiş. Ben fazla sanat filmi izlemekten duyarsızlaştım mı bilemiyorum ama bu filmde birkaç yara dışında rahatsız edici kan revan yoktu. Gerisi görsel olarak dozunda tutulmuş fakat psikolojik olarak insanı geren ve germesi de gereken detaylardı. Hatta daha önce Lars Von Trier'in çok daha rahatsız edici filmler yaptığını, yine kölelik üzerine Manderlay'i izlerseniz daha çok ağlayacağınızı söyleyebilirim.
Yukarıda spoiler vermeden değinmeye çalıştığım uzun sahneler öyle gerçekçi ve duygu sömürüsünden uzak ki, etkilenmemek imkansız.
Film biraz uzunca, sinemada değil de evde izlerseniz bu nedenle yer yer dikkatiniz dağılabilir. Fakat oldukça derin bir konu ve gösterilmek istenen pek çok detay var. Sürenin uzunluğu bu nedenlerle bana oldukça mantıklı göründü ve film boyunca hiç sıkılmadım.
Gerçek bir hikayeden uyarlanmış. Solomon Northup esaretten kurtulduktan sonra 12 Years a Slave isimli anı kitabını yayımlatmış. Bu kitap oldukça önemli olmasına rağmen biraz geride kalmış. Yönetmenin sevgilisi bu kitaptan bahsettiğinde de ise Steve abimiz filmi çekmek istemiş. Umarım kendisi Oscar'da en iyi yönetmen olan ilk siyahi olur. Kölelikle ilgili bir filmden sonra bu ödül oldukça manidar olacaktır.
Birkaç tirat/diyalog fazla "öğretici" geldi fakat bunların da filmin akışı için gerekli olduklarını hissettim. Bu nedenle gönül rahatlığıyla izleyin/izletin diyorum.
Oyuncu listesine şurdan bakar mısınız ya?! Şu linkte de Solomon'un şu an hayatta olan akrabalarına filmin gösterildiği ve olumlu karşılandığı anlatılıyor. Son olarak Penguin Yayınevi kitabın İngilizce yeni bir baskısını yaptı ancak henüz kitabı Türkçe'de okuyamıyoruz. Yakında berbat bir film afişi kapaklı baskı yaparlar diye bekliyorum, umarım iyi bir çeviriyle okuma şansımız olur.
No comments:
Post a Comment