Tuesday, December 31, 2013

2013 Sonu Bilançoları: Filmler

Her zamanki gibi berbat fotoğraf özürlerimle... :-(
2013 bitiyor, bilançolar yayınlanıyor. Ben de sizlere bu yılki bilançolarımı sunayım.... Önce filmler: 52 Film izlerim demiştim. Olmamış. Ama tabii belgesel falan da izliyorum, onları saymadım... Ayrıca birkaç tane yarım bıraktığım/atlayarak izlediğim film oldu... Liste tarih sıralı. Bunların 16 tanesini sinemada izlemişim.

1- Life Of Pi
2- Perks of Being a Wallflower
3- Silver Linings Playbook - yazısı burada
4- Bizim Büyük Çaresizliğimiz - yazısı burada
5- The Sessions
6- Safety Not Guaranteed 
7- Zerre
8- Woody Allen: A Documentary - yazısı burada
9- Frances Ha
10- Kelebeğin Rüyası
11- Lizbon'a Gece Treni
12- Byzantium
13- Kaybedenler Kulübü
14- The Great Gatsby - yazısı burada
15- Easy A
16- Friends with Benefits
17- Star Trek
18- On The Road
19- Star Trek: Into Darkness
22- Chasing Amy
23- Mr. Nobody
24- Happythankyoumoreplease
25- World War Z - yazısı burada
26- Bernie
27- Jobs
28- Wonderlust
29- the Good Night
30- You Instead
31- Coco Chanel
32- Before Midnight
33- He's not that into you
34- Adore (Perfect Mothers) - yazısı burada
35- Diana - yazısı burada
36- Seven Psychopaths
37- Thor
38- This is The End
39- The Virgin Suicides
40- The Hobbit: Unexpected Journey - yazısı burada
41- The Hobbit: The Desaloation of Smaug - yazısı burada
42- The World's End
43- Gravity
44- 47 Ronin - yazısı burada
45- Agora

Tiyatroya da gittim: 
Antonius & Kleopatra (iyi gibi)
Sherlock Holmes (eh)
Seninle Evlenir miyim? (berbat)

Tiyatronun can çekişen bir sanat dalı olduğunu ve beni hiç tatmin etmediğini hatta beni resmen sinirlendirdiğini söylemek zorundayım. Yine de Antonius & Kleopatra'daki performansından sonra izlediğim Kleopatra belgeselinde zihnimde sürekli Zerrin Tekindor'u gördüm, o ayrı bir konu...

Frances Ha bu yılın en iyi filmleri listelerine girdi, ben festivalde izlediğimden, yılın başlarında görmüştüm, çok sevmiştim. İlgili yazı olarak 5harfliler'de bir yazı vardı ancak link veremedim, yazıyı tavsiye ederim.

En büyük hayal kırıklıklarım Diana, The Sessions, Mr. Nobody (bu geçmiş yıllardan bir film), This is The End oldu.

Bizim Büyük Çaresizliğimiz, Lizbon'a Gece Treni, Frances Ha, Safety Not Guaranteed, Zerre, You Instead, Before Midnight, Adore izlemenizi tavsiye edeceğim filmler... (Her türden filmler var yani bu tavsiye listemde)

Her hafta sinemaya gidebildiğim bir yıl geçirsem çok mutlu olurum, ancak ne yazık ki bu olamıyor ve sadece her hafta bilgisayarda da olsa "bir şeyler" izleyebiliyorum. Buna da şükür mü desek?


Sunday, December 29, 2013

Film: 47 Ronin

Merhabaaaaa!!! 2013'ün son günlerinde sizlere coşkulu bir merhaba sunuyorum.

Biliyoruz ki kış ayları sinemanın popülerliğinin arttığı zamanlardır. Aslında bence yazın sinemaya gitmek daha hoş, çünkü klimalı ortamda film izlemenin tadı bambaşka oluyor. Neyse, düşündüm de ben bu blog yazılarında fazla ılımlıyım. Genel olarak hayatta fazla ılımlıyım. Biraz içimdeki öfkeyi yansıtmaya çalışacağım 2014'te.
Yazıklar olsun yanıltıcı poster...

Buna film yorumlarımdan başlayacağım:

47 Ronin çok salak bir film olmuş, oturun sıfır. 

Ne güzel başlangıç yaptım, değil mi? Aslında film fena başlamıyor ama sonra nasıl toparlayamamışlar bilemedim.
Bu yazı için Google'dan 47 Ronin aradım aşağıdaki tabloyla karşılaştım. Komediye bakın:

Romen Leyi kaç para merak ediyorsunuz, değil mi?

Şimdi bu filmin yönetmeni Carl Rinsch diye bir abimiz. Kendisinin IMDB sayfasında görüyoruz ki pek bir film çekmemiş. Ama Holivud güvenmiş kendisine bu kadar büyük bütçeli filmi emanet etmişler. Saygı duyuyorum. Kariyerinde başarılar diliyorum.

Keanu Reeves ile ilgili pek bir duygum yoktur, fena adam değil, biraz boş bakıyor. Ama uzun saç sakal yakışmış hoş olmuş. Filmde acıklı bir aşk hikayesi de var, gönül telime dokundu. 

Uzun zamandır bu kadar 3 boyutun anlamsız kaldığı bir film izlememiştim. 2 boyutlu da izleyebilirdim. Gurur, onur, samuray demişler... 46 tane adam gururu için intikam almaya kalkıyor bizim Keanu kadın uğruna yollara düşüyor. Ayrıca Keanu'nun ikinci sınıf vatandaş olmayı kabullenmesi, non-stop zavallı boynu bükük mülteci olarak gezmesine rağmen "ben öldürme sanatına sırtımı döndüm çünkü coolumdur" tavrı içi boş ve komedi bir tavır. Bir diğer sıkıntı da ezilen halkların temsilcisi mülteci Keanu'yu sürkli itiyorlar ama işin sonunda cezalandırmaya gelince "sanki birinci sınıfmış gibi" cezalandırıyorlar. Adam gün yüzü görmüyor be? Bari imkansız aşkıyla tutkulu bir vuslat yaşasaydı diye film boyu bekledim filmin sonunda kızın elini tuttu. 

Ne dövüş sahnesinde iş var ne aşkında ne 3D'sinde iş var böyle film olmaz arkadaşlar. Ayrıca posterde yanıltma var. Posterde kurukafalı dövmeli korkunçlu adam fotoğrafı var, o adam 20 saniye göründü. Belki ben o adam için girdim filme?!

Aslında 47 Ronin Japon tarihinde anlatılan bir olay. 1700'lerde geçiyor... İngilizce olarak Wiki'den okuyabilirsiniz. Ronin; Lideri olmayan Samuray, başıboş savaşçı anlamında bir kelime. Bu konuda pek çok film vardı zaten. Ancak Keanu'nun uyarlamasında büyüler gerçekdışı olaylar da mevcut.

Kısaca 47 Ronin efsanesine ilgimi bile çekemedi bu film. Bu konudaki başka filmleri izlemenizi tavsiye ederim. IMDB'de 6,8 almış. Eh işte der geçerim.


Sunday, December 15, 2013

Film: The Hobbit - The Desolation of Smaug


Merhaba. Sanırım bir alışveriş merkezi sinemasında 3D gözlük takmak ve fanstastik bir dünyaya adım atmak istiyorsunuz? Doğru adres The Hobbit...

İç kapaktaki harita.
The Hobbit'le ilgili kendi anılarımı da anlatayım hemen. Bendeki kitap 1996 'da basılmış. Ben ortaokul'da okudum diye hatırlıyordum ama emin de olamıyorum şimdi, çünkü o yaşta ortaokulda değildim? Her neyse. Kitabı bana dedem hediye etmişti. 325 sayfalık görece kısa, 600.000 TL de fiyatı varmış 6 sıfır atılmamış hey gidi.

Takdir edersiniz ki kitapla ilgili pek bir şey hatırlamıyorum. Filmi izlemeden önce kitabı tekrar okumaya da vaktim olmadı. Koskoca film eleştirmenleri, işi bu olanlar bile bu bahaneye sığınabiliyor da ben neden sığınamayayım, değil mi? Vaktim yok!

Filmin yönetmeni Peter Jackson  daha önce Yüzüklerin Efendisi gibi kendi hayran kitlesini yaratmış, kitabın fanatiklerini bile memnun edebilmiş 3 filmlik seriye imza atmıştı. Peter Jackson ismini duyunca insan, Tolkien'in hikayesi emin ellerde, Hobbit'i güvenle izleyebilirim diyor ister istemez. Ancak salondan aynı hislerle ayrılamadım. Çünkü ne olursa olsun Hobbit bir masal. Masalları seven yetişkinler bile olsak, masalların aslında çocuklara hitap ettiklerini ve yazar Tolkien'in de aslında bu hikayeyi çocuklarına yazdığını unutmamak gerekiyor. The Hobbit bir çocuk filmi değil, tamam, zaten PG 13 demişler, ancak çocuksu havası nedeniyle seyirciyi tamamen tatmin etmesi de zor.

İlk film The Hobbit: An Unexpected Journey, IMDB'de 8 puan almışken, şu an ikinci film Desolation of Smaug 8,7 puanda. İşte bu bence tamamen Tolkien fanatiklerinin abartması. Yüzüklerin Efendisi'nin bile puanları 8,7-8,9 aralığında... Hobbit bir Yüzüklerin Efendisi değil.

Kitaptan bir görüntü

Beğenmeyeceğiniz, burun kıvırabileceğiniz pek çok ayrıntı da yeri yerinde. Özellikle kitapta olmayan karakterler eklenmesi, Legolas'ın Yüzüklerin Efendisi'nde yarattığı karizmanın bu filmde çok sönük kalması, müziğin eksikliği vs vs. Ancak çok beğenilecek oyuncular var, örneğin bir ejderha var ki seslendiren Benedict Cumberbatch! Macera, dövüş ve kovalama sahneleri de ilgi çekici. 

Benim bu tür bir filmden, özellikle Tolkien gibi derin bir yazarın kitabından uyarlama bir filmden beklentim olan felsefe yanı eksik. Tamamen aksiyon, çok ufak sorgulama pırıltıları var onu da Yüzüklerin Efendisi'ni bilmeyen veya kitabı okumayan anlamaz. Bu nedenle bu dünyaya tamamen dalmak istiyorsanız, tabii eksik bırakmayın, Hobbit'leri izleyin. Ancak filmden "daha başka bir şeyler, bir derinlik mesela" bekliyorsanız... Vazgeçebilirsiniz. Filmden çıkınca artık beni Tolkien'in hayatıyla ilgili film haberinin daha çok heyecanlandırdığını farkettim. Yaşlandım demek.



Filme sonradan eklenen kadın karakter konusunu da düşündüm; malum, dünyamızdaki "kadına bakış" ilgi alanıma giriyor. Tolkien dönemin tavrına da uygun olarak kitabı tamamen bir erkek hikayesi olarak yazmış. Yüzüklerin Efendisi'ni okurken büyük bir umutla kadın karakter beklediğimi, uydurma isimlerden cinsiyetleri tahmin edemeyip sinirlendiğimi hatırlıyorum. Günümüz şartlarına uygun olarak kadın karakterler eklenmesi, filmi pazarlaması için ve benim gibi "kadın karakter hastası" insanlar için tabii iyi. Ancak ne yazık ki yine bu kadın karakter derinlikten uzak. İyileştirici büyü yapabilen bir hemşire, güzelliğine rağmen iyi dövüşen neredeyse mert (?) ve tabii ister istemez kendini bir aşk ilişkisinde veya üçgeninde bulan biri olabilir ancak. Bir kadın, hele bir kahramanlık ve macera filminde aşkın öznesi ve/veya hemşireden başka ne olabilir ki?! Erkek dünyasında böyle görülmesi acıklı bir gerçek. Yine de hiç yoktan iyidir diye sevinmeli mi bilemiyorum...

En sevdiğim karakter Bard oldu, sonrasında Smaug (Ejderhamız)... Yani Lost'daki Kate olarak tanıdığımız Evangeline Lily'nin filmdeki yegane kadın karakter olarak, üstelik savaşçı bir elf olmasına rağmen, beni hiç etkileyememesi onların ayıbı!!!


Bu elf arkadaşların kafalarındaki tac bile zarif ve doğa dostu ^_^ Poster http://www.movieweb.com'dan.


Yazıya ara verdiğimde Hobbit'i tekrar okumaya başladım. Kitabı okumak bana tanıdık bir dostla konuşma hissi veriyor, yüzümde gülümseme. Hatırlamıyorum yazılanları ancak o bildik havası çok hoş.

Diğer karakterlerin posterleri için :http://www.movieweb.com 'a bakabilirsiniz. Bu karakter Bard.