Thursday, November 14, 2013

Kitap : L. J. Smith - Vampire Diaries (Vampir Günlükleri)

Son zamanlardaki “vampir çılgınlığını irdeleyelim” ve “Bizim zamanımızda Buffy The Vampire Slayer ve Vampirle Görüşme vardı nostaljisi”ni bir kenara bırakıyorum. Konuya giriyorum: Vampire Diaries’in ilk 3 kitabını okudum. Dizinin ise yalnızca ilk bölümünü izledim. Ben İngilizce E-Kitap olarak okudum ancak Türkçe’de Artemis yayımlamış. Popüler gençlik kitapları. Her kitap yarım gün-bir günde bitiyor.

(İngilizce kitap okumaya çekinenlere, alıştırma olsun diye okumaya çalışanlara tavsiye ederim, basit bir dili var)

Seri ilk olarak 1991’de yayımlanmış. Her zamanki gibi geç yakalıyoruz mevzuyu. Twilight'tan iyi olduğunu söyleyebilirim. Ancak edebi şaheser zaten değil ve beklentiniz yalnızca iyi vakit geçirmek olmalı.

1- Vampire Diaries: The Awakening: Bu kitapta karakterlerle tanışıyoruz. Elena isimli güzel ve soğuk bir kızımız, Stefan isimli de Floransa’lı bir vampirimiz var. Kitabı okurken Floransa’daydım benim için pek manidar oldu. Gerçi Floransa’dan hiç bahsedilmiyor. Herneyse... Aşk, gizemli olaylar, vampirler derken olaylar gelişiyor. Stefan’ın erkek kardeşi Damon da işin içine girince ortam şenleniyor.

2- Vampire Diaries: The Struggle: Bu kitapta Elena ve Stafan’ın aşkı tam gaz devam ederken kasabada çeşitli tuhaf olaylar oluyor ve işler iyice karışıyor.

3- Vampire Diaries: The Fury: Son kitapta şaşırtıcı birkaç manevra ile heyecan arttırılıyor, kötü karakter olarak tanıdığımız bazı isimler temize çıkarken, büyük düşmanın kim olduğu ortaya çıkıyor. Kitap çok bilindik formüller üzerinden gidiyor, dili ağır değil, konular şaşırtıcı değil. Bunlara rağmen okuması sıkıcı diyemem. Kısa sürede okunuyor, benzerlerine göre daha gerçekçi ve ayakları yere basan bir konusu var. Bir de en hoşuma giden şey yanlış anlaşılmalardan beslenmemiş. Hani kız birisinin kulağına bir şey fısıldar ve sevgilisi uzaktan görüp öpüşüyorlar sanır ve 500 sayfa boyunca bu yüzden nedensizce küs kalırlar... EN NEFRET ETTİĞİM FORMÜL. Filmlerde bu olduğunda kalbim sıkışıyor çarpıntım başlıyor.

Dizinin henüz yalnızca ilk bölümünü izledim. Şu an 5. Sezon devam ediyor ve bu durumda 96 bölüm daha izlemem gerekiyor ki güncele yetişebileyim. Tabii böyle bir şey yapıp yapmayacağımı henüz bilemiyoruz. Ama yapabilirim. Çünkü Amerikan liseli gençliğini anlatan güzel kadın ve yakışıklı adamların yer aldığı fonunda rock müzik çalan dizileri izlemek benim için bir yaşam biçimi... Dizi kitaptan baya farklı, ana konuyu alıp değiştirmişler. Karakterler ekleyip çıkarmışlar vs. İlk dikkatimi çeken biraz daha cesurlaştırılması oldu. Örneğin uyuşturucu, cinsellik gibi konuların adı geçti. Kitap gençlik kitabı olduğundan bunlara değinmiyordu. (Dizi de gençlik dizisi ama 1991’den bu yana gençler raylarından çıkmış demek?) Ayrıca kitaptaki kızıl saçlı arkadaşımız dizide siyahi. Hala “Beyaz dizisi/siyahi dizisi” ayrımının yaşandığını gözlemlediğimiz için önemli bir rolde siyahi bacımızı görmek beni memnun etti. Gerçi kitapta bu karakter kızıldı ve ben kızıl saçlı insanları çok severim ayrıca Buffy severler de bilirler ki cadı/telepatik dediğin kızıl saçlı kız olur?!

Dizinin başrollerindeki güzel insanların aşk hayatları, Elena'yı oynayan kızın güzelliği ve giydiği giysiler vs de ilgi alanıma giriyor fakat buraya yazacak kadar bilgili değilim. Zaten bunları bir sürü fotoğrafla açıklamak gerekir, onunla da uğraşmak pek istemiyorum şu an. :-( Özürlerimle, sevgiler...

Kitap: Veganizm: Ahlakı, Siyaseti ve Mücadelesi - Z. Kalkandelen & C. Başkent

Zülâl Kalkandelen ve Can Başkent'in bu kitabı bir söyleşi. İlk zamanlar bedel ödemeden e-kitap olarak bilgisayarınıza kaydedip okuyabiliyordunuz, ben de öyle yapmıştım. Ancak şimdi Link'e gittiğimde 5 TL olduğunu gördüm. Böyle bir çabayı desteklemek için 5 TL'yi vermek gayet uygun diye düşünüyorum.

Zülâl Kalkandelen'i çeşitli gazetelerdeki müzik yazılarından biliyordum, ayrıca twitterda takip ediyorum. İşin ilginç yanı, Zülâl Hanım'ı takip etmeme rağmen, çoğunlukla fikirlerine katılmıyorum. Özellikle kendisini takip edenlerle girebildiği tartışmalarda verdiği cevaplar hoşuma gitmiyor. Twitter'da çoğunlukla "dalga geçme" üzerinden yürüyen ve betonlaşmış her değere saldıran bir espri anlayışı var, gelen yorumları bu bağlamda değerlendiremeyip, büyük bir sinir ve ciddiyetle cevap veriyor. Bu da takip ettiğim bir twitter hesabında kesinlikle aramadığım özelliklerden! (Ancak "ben bu insanlarla uğraşmak zorunda değilim" derse o da kendince haklı olacaktır, bir şey diyemem) Siyasi konularda yazdıklarının da çoğu bana uymuyor. Fakat müzik/konser eleştirilerini güvenilir bulduğumdan takibe devam ediyorum.

Vegan değilim, vegan birkaç kişiyle yeni tanıştım. Bu da yine Twitter sayesinde oldu. Vegan olabileceğimi de sanmıyorum. Bundan önce Jonathan Safran Foer'ın "Hayvan Yemek" kitabını okurken endüstriyel hayvan yetiştiriciliği, sağlıksız şartlar ve vicdan konusu ilgimi çekmişti. Vegan/vejetaryen beslenmeye ilgim sağlıklı beslenme ve endüstriyel hayvancılık konularının ötesinde değil aslında. Bu nedenle bu kitabın hedef kitlesine az çok uygun olduğumu düşündüm: Vegan değilim ancak konuyla ilgiliyim. Bilgisiz(d)im.

Söyleşiye geleyim: 3 Bölümden oluşuyor: Beslenme ve Sağlık, Politika ve Ekonomi, Ahlak ve Etik. Kitabı ilgiyle okudum fakat ne yazık ki tam da beklediğimi vermedi. Özellikle sonlara doğru vegan olmayanları ötekileştiren bir söylem var. Üstten bakıyor, ukala bir tavır var. "Vegan dediğin solcu olur" gibi bir bakış açısı var ki zaten insanların veganlarla dalga geçme nedenleri bu tür söylemler... Twitter kullananlar farkındadır belki, twitterda "troll" diye tabir edilen kişiler vardır, anonim hesap kullanarak her şeyle alay etme eğilimindeler. Birkaç tane böyle hesabı olan arkadaşım var ve benle sürekli "vegan solcu" diye dalga geçiyorlar. Bu konularda okuyorum, duyarlı ve bilinçli olmaya çalışıyorum diye... Bazen kızıyorum fakat çoğunlukla gülüyorum. Çünkü birilerine hakaret olarak "vegan solcu tavırların var" demelerinin nedeni tam da bu üstten bakış ve sürekli duyarlı olduğunu iddia etmek. Neyle alay ettiklerini biliyorum ve ben de bu hataya düşmemeye çalışıyorum. Durmaksızın "toplumu bilinçlendirmek için" yaşıyor gibi görünüp, "en doğru benim söylediğim" derseniz, gülünç duruma düşersiniz.

Bir diğer tartışma konusu tabii, "ülkede bu kadar sorun varken mevzu veganlık mı olmalı?" Evet gündemde birinci sırada olması mantıklı olmayabilir ancak sağlıklı beslenmeye çalışırken, organik tarım/tavuk yetiştiriciliği gibi hepimizi yakından ilgilendiren konular gündemdeyken, bu da ilgilenilmesi gereken bir sorun. Örneğin yiyecek etiketlerine vegan beslenmeye uygun olup olmadığının yazılması gibi ufak adımlar bile çokça değişikliğe neden olabilecek. Çalıştığım şirkette yemekhanede vejetaryen yemek menüsü bulunuyor, fakat herkes bu kadar şanslı değil. Hiçbir lokantada yiyecek içeriğiyle ilgili sağlıklı bilgi almak mümkün değil. (Belki çok pahalı ve havalı olanlarda bu şans vardır) Bizden farklı insanlara saygı gösterme konusu bu gibi konularda öne çıkıyor bence. Alerjisi olanlar, bazı besinlere intoleransı olanlar, veganlar, üreticilerin unutmaması gereken kişiler. Bilinçlendirme adımlarını da sayıca oldukça az olan veganlar atmak zorunda kalıyor.

Kitabın yazarlarıyla ayrıldığım nokta benim zaten duyarsız ve saldırıya hazır bir toplumda yaşadığımızın farkında olmam sanırım. Çünkü vegan olmak gibi ahlaki, dini, biyolojik pek çok boyutu olan ciddi bir konuda dönüp "Vegan olmuyorsunuz çünkü gerçeklerin farkında bile değilsiniz... Cahiller" gibi bir tavır sergilemek inanılmaz antipatik. Kitapla ilgili Bianet'te bir yazı çıktı, benim de dikkatimi çeken ve hatta okurken beni sinirlendiren "üstten bakış ve ukala tavır"dan da bahsedilmişti. Can Başkent yazıya saygılı bir cevap verdi, Twitter'da görüp okudum. Yazılanları dikkate alacaklarını söylemiş ve yazıdaki bazı bilgi eksikleri/hatalarını düzeltmiş. Bu nedenle bu hataya düşme nedenlerinin kitabın söyleşi şeklinde olması olabilir diye düşünüyorum. Arkadaşça sohbet ederken keskin laflar etmekte bir sorun yoktur ancak kitap olarak hazırlarken biraz da olsa politik doğrucu olmakta fayda var. Politik doğruculuğu tavır olarak hatalı bulanlar da olduğunu biliyorum evet. Ancak insanları veganlıkla ilgili bilinçlendirmeye çalışırken dönüp benim gibi konuyla ilgili ancak bazı nedenlerle vegan olmayan insanları aşağılamak hedefledikleri insanları da kaçırmalarına neden oluyor.

Özellikle ilk bölümlerde güzel tartışmalar ve fikir yürütmeler var, insanın düştüğü ikilemler, sağlık B12 vitamini ve protein eksikliği iddiaları gibi. Ahlak & Etik kısmına geldiklerindeyse yazarların üstüne basa basa sürekli Marxist ve solcu olduğunu söylemeleri başlıyor. Burda üstten bakış devreye giriyor. (Yoksa bir konuyu Marxist bir kişinin bu açıdan ele alması zaten mantıklı) Dünyadaki solcuların genelde vegan olduğunu veya en azından siyasi toplantılarında vejetaryen mutfak hazırladıklarını, Türkiye'deki solcuların ise hem kadına hem hayvana bakışının sakat olduğunu söylemişler. Buraya kadar güzel, fakat sonraki cümlede "ben bu adamları ciddiye bile almam, solcu saymam" demeleri hafif tabiriyle insanı biraz sinirlendiriyor. Katılmadığımdan da değil, mevzu bizim devrimci geleneğin daha emekleme aşamasında olması. Daha kadın hakları için mücadele ediyoruz. Daha kürtaj hakkımız için bile oturup beyfendileri ikna etmek zorunda kalıyoruz. Daha kadın haklarını bile bizim için ve neredeyse bize rağmen savunan adamlar var ortada, iki dakika susmuyorlar ki kadın konuşsun. Solcuların çok "bilinçli ve düzgün" insanlar olduğunu varsaymak hayalperestlik çünkü hepimiz bu toplumun çocuklarıyız. Can Bey ve Zülâl Hanım öyle bir tablo çiziyorlar ki memlekette solcu kalmıyor. Yaklaşık 10 kişiyle devam edecek Türkiye solu... Hem vegan hem kadına saygılı hem Marx bilen hem şu hem bu. Üst insan hayali çoğumuzda var anlaşılan. Sadece çorbasını satmak için "içinde valla et suyu yok" diyen, sonraki müşteriye ise "çorbamız et sulu" diyebilen cahil lokantacıyı aşağılamakla bir yere varmamız mümkün değil ki? Türkiye gerçeği bu, insanların ilk hedefi para kazanmak ve karnını doyurmak, ahlaki ve insani kaygılarımız çok sonra geliyor doğal olarak.

Kısaca Türkçe'de böyle kısa, anlaşılır, bilgi veren bir kitap olması güzel. Beğenmediğim kısımlar da benim çok bilmişliğimden olabilir, sonuçta "bilgisizim" desem de çoğu kişiye göre veganizm hakkında daha fazla şey biliyorumdur. Ayrıca beğenmeyelim ki tartışma olsun, ilerleme olsun. İlk olduğu için sıkıntılı noktaları olabilir ve fazla kişiye ulaşamayabilir. Önyargıları yıkmakta bir adım olacaktır. Zamanla bu tür daha çok kitap/yayın olur umarım. 1 Kasım Dünya Vegan Günü'nü de 13 gün gecikmeli olarak kutlamış olayım.